Refahiye Türküleri Üzerine Bir İnceleme

A Review On Refahiye Folk Songs

                                                                      Prof. Dr. Necdet TOZLU

“Bin yılda yoğurduk her mısraını

 Yüzüğe kaş ettik ağrı dağını

   Dünyaya değişmem bir aksağını

Gönlüme göredir bizim türküler”

                                    Ali Akbaş

  1. Giriş

Türkü, anlam itibarıyla “Türk’e has”, “Türk’e özgü” demektir. Kelimenin kökeni konusunda Türk köküne Arapça “î” aitlik ekinin getirilmesiyle önce Türkî, zaman içinde Türkçe fonetiğe uygun telaffuzuyla “türkü” biçimine dönüştüğü yaygın kanaattir (Kaya, 1999: 131; Yakıcı, 2007: 35). Türk halkı ezgi ile söylenen her tür şiiri türkü diye adlandırmıştır. İki mütemmimi vardır türkünün; söz ve ezgi. Bu iki ögenin ruh ve beden gibi kaynaşması, mecz olmasıyla türkü vücut bulur.

Türküler, bir yaşanmışlıktan, bir olaydan, bir düşünceden veya bir duygudan doğar. Gönülde mayalandıktan sonra manzum söz kalıbına dökülür ve ezgiye bürünerek ortaya çıkar. Hayatın en saf, en içtenlikli en doğal ve en gerçek ifadeleriyle yankılanan türküler, gösterişsiz, yapmacıksız, samimi ve bir gerçekliğin anlatısıdır. Temel değeri sevgi, dostluk ve paylaşım olan türkülerde, kin ve nefret tohumları yoktur. Çıkar ilişkilerinin dışlandığı, faydacı bir anlayışın olmadığı, kalp dilinin söze döküldüğü farklı bir boyutun şiirselliğidir türküler. Yaşanılan doğal hayatın gerçekliği ve bu hayat içinde tecrübe ve deneyimlerin döküldüğü gizli bir dildir türküler. Gönül dili, gönül teli diyebileceğimiz türküler hâlin dilidir. Türkülerde kendi sesimizi, kendi hayallerimizi kendi gerçeğimizi buluruz. Duygu, his ve mana dünyamızı zenginleştiren, uyandırdığı çağrışımlarla yaşama sevincimizi ve içtenliğimizi artıran ortak bir dildir türküler…

Türküler, icracının, söyleyenin ses güzelliği ve tesiriyle ağızdan ağıza, dilden dile, kulaktan kulağa, gönülden gönüle, kuşaktan kuşağa aktarılarak büyük bir coğrafyaya yayılır. Öztelli, türküyü: “Halkın iç âlemini yaşatan, beşikten mezara kadar bütün yaşayışını içine alan en dikkate değer edebî mahsullerdir.” diye tanımladıktan sonra, “Sanat yönü ara sıra zayıf kalsa da beşerî ve millî yönü kuvvetli olan türkülerin önemi daha ziyade bestesindedir.” (Öztelli 1969: 3) diyerek, onun asıl özelliğine, “bestesine” işaret eder. Benzer görüşleri ifade eden Boratav, türküde belirleyicinin biçim değil ezgi olduğunu söyler (Boratav, 1967:163).  Başgöz, “Halk türküsünün ezgi ile söylenen halk şiiri” (Başgöz 2008:15) olduğunu belirtirken aynı noktaya dikkat çeker. Oğuz da “türkünün, nazım şekli veya nazım türü değil, ezgi ağırlıklı bir tür” (Oğuz, 2001:16) olduğu tespitinde bulunur. Her ne kadar artistik bir iddiası olmayıp genelinde sanat yönü zayıf görülse de bazı türkülerde ifadenin zirvesi diyebileceğimiz pek çok mısraı yakalamak mümkündür.

Muzaffer Sarısözen’in Âşık Veli Aydın’dan derlediği Tokat türküsündeki şu mısraları hatırlayalım:[1] 

Sular başın vurur taştan taşlara

Çağlar ya Muhammed Ali çağırır.”

Suyun kişileştirilmesi, sevgiliye ulaşmak için başını taştan taşa vurması ve akış sesiyle Muhammed’i, Ali’yi çağırması; Su Kasidesi’ndeki;

Hâk-i pâyine yetem dir ömrlerdür muttasıl

 Başını daşdan daşa urup gezer âvâre su[2]   

(Su, ömürler boyu ayağının toprağına ulaşayım diye, başını taştan taşa vurarak durmaksızın başıboş gezer.)

Mısralarıyla bire bir örtüşmekte ve aynı güzellikte bir üst anlatımdır. Yine;

“Bir gün olup sussa bile dillerim

Söyler söyler yârin adın çağırır.”

Mısraındaki, ölümün bile dili susturamayacağı, yârini çağırmaya direneceğinin ifadesi, ya da;

“Ölüp de kabire girdiğim zaman

  Ben susayım kemiklerim söylesin[3]    

Mısraları; içtenlik ve derinlik boyutuyla hayranlık uyandıran, sanatsal açıdan doruğa çıkmış ifadelerdir.

“Türküler Anadolu’nun iç romanını yaparlar.” demişti Tanpınar. Geniş bir konu yelpazesine sahip olan türküler, hayatı bütün yönleriyle ele alan ve işleyen eserlerdir. Aşktan, gurbete, askerlikten, ölüme, ayrılıktan, düğüne…

Ferdi olaylar ile toplumsal konular ve onların maşeri vicdanda uyandırdığı duygu ve düşünceler sarmalı da türkülerde boy gösterirler.

Etki alanı çok geniş olmakla birlikte türküler, söyleyende ve dinleyende farklı tesirler yaratır. Dinleyici olarak bir türküde efkâr dağıtırken bir diğer türküde içlenip efkârlanabiliriz. Bir türküyü dinleyince içimiz coşar mutlu oluruz, bir diğer türküde hüzünlenir ağlarız. Türkünün icra ortamı, icrayı gerçekleştirenin yetkinliği, dinleyici kitlesinin konuya ilişkin bilgi birikimi, icranın yapıldığı ortam adabını bilme, ortamın atmosferi, dinleyicinin ve icracının o andaki ruh hâli bu manada çok önem arz eder. Her türküden herkes aynı hazzı alacak, aynı derecede etkilenecek diye bir durum söz konusu değildir. Çünkü türkülerle ferdî bağımız ve bağlantımız son derece özneldir. İlk defa duyduğumuz, dinlediğimiz bir türküyle, daha önceden bildiğimiz bir türkünün tekrar dinlendiğinde ruhumuzda uyandırdığı çağrışımlar farklı olur. Dahası her ferdin türkülerle ayrı ayrı bağı, ayrı ayrı ilişkisi vardır, diyebiliriz. Dinlediğiniz bir türkü, sizi başka zamanlara, farklı mekânlara, ömrünüzün bir kesitine alıp götürülebilir. O esnada bambaşka çağrışımlar içinde hatıraları tazeler, değişik âlemlere dalabilirsiniz. O türkü size hangi zaman diliminde, hangi yaşınızda, nasıl bir ortamda, hangi ruh hâli içindeyken tesir etmişti, bunu yalnızca siz bilirsiniz. Türküyle kişi arasında sadece kişinin bildiği bir ilişki ağı vardır ve bu çok özneldir.

 Otomobille şehirlerarası seyir hâlindeyken radyoda Erzincan yöresine ait, Hafız Şerif’ten derlenmiş bir türkü çalınıyordu;

“Çıkar yücelerden yumak yuvarlar,

Leyli, leyli, leyli, leylam, leylam,

İner düz ovaya şahin kovalar

O yar gitti ıssız kaldı buralar

Değmeyin yavruya beyler ağalar

Yar bade doldurur elleri bir hoş

Yar uykudan kalkmış gözleri sarhoş

Leylam, leylam, leylam, leylam.”

Yol arkadaşım ağabeyimin gözlerinin yaşardığını gördüm. Dolukarak; “bu türkü bana çocukluğumu ve babamı hatırlattı” dedi. Devamında, babasının içli bir sesi olduğunu, bu türküyü çok söylediğini, o günün özellikle olumsuz şartlarını, babasıyla arasındaki soğuk ilişkiyi, uzun uzun anlattı. Beş yaşındayken, yetmiş yıl önce kaybettiği babasına ilişkin net hatırladığı en önemli hatıralarından birisi bu türkünün mısralarında, nağmelerinde gizli duruyordu ve ancak o an yankılanıyordu. Dinleyiciyi beş yaşındaki günlerine götürmüş, babasını ve onunla geçirdiği zamanı, hatıralarını gözünün önüne sermişti. Aynı türkü kaçımıza bu duyguları yaşatabilir ki? Dolayısıyla her türkünün kişideki çağrışımları, bağlantıları, uyandırdıkları, hatırlattıkları farklıdır, farklı olacaktır. Kişi ve türkü ilişkisini etki bağlamında düşünecek olursak; ne kadar türkü ve dinleyici varsa o kadar farklı ilişki ağının kurulabileceği, o kadar farklı hikâyelerin yeniden yaşanacağı aşikârdır.

Türkülerin bir başka önemli yanı, aynı zamanda değer taşıyıcı olmalarıdır. Mertlik, yiğitlik, çalışkanlık, üretkenlik, sevgi, merhamet vb. pek çok kişisel ve sosyal değer türkülerle taşınır kuşaklara, gönüllere.

Makalemizin konusu olan Refahiye türkülerine gelince, bu türküler üzerine müstakil bir çalışma yapılmadığı görülmüştür. Yazılı kaynakların taranması sonucunda; Erzincan Tarihi Coğrafyası Folkloru kitabında (Pasin-Çelik, 1962: 93-97) notasız 4 türkü, Cengerli kitabında (Özdemir, 2002: 223-229) notasız 23 türkü, Erzincan Türküleri kitabında (Taş-Turhan, 2004: 187-344, 62) notalı 3 türkü, Erzincan/Refahiye İlçesi Halk Edebiyatı Örnekleri, (Gürbüz, 2014: 96) (yayımlanmamış lisans bitirme tezi) notasız 11 türkü olmak üzere toplam 41 türkü metni tarafımızdan tespit edilmiştir. 

Ele alınan bu türkülerden hacim kalabalığına yer vermemek için sadece notaya alınmış beş türkü ve bunlardan birinin iki eş metni, Metin Ekici’nin önerdiği “Türkü inceleme yöntemleri” (Ekici, 2013: 15) kılavuzluğunda incelenmeye çalışılacak, diğer otuz beş türkü de genel değerlendirilecek ve sözel metinleri verilecektir.

  1. Refahiye Türküleri ve Bir İnceleme Denemesi
  2. Türkü

Biz gelin gelmiş idük  (TRT 2019, Repertuar no: 3730).

Türkünün Erzincan/Refahiye’ye ait olduğu, Soner Özbilen tarafından; Vesile Köstek ve Gülseren Şahin’den derlenip, notaya alındığı belirtilmiştir (Taş-Turhan, 2004:187). Aynı türkünün iki eş metni, bu derlemeden iki yıl önce Mustafa Özdemir tarafından “Cengerli” (Özdemir, 2002: 228, 229) kitabında iki farklı türkü hâlinde yayımlanmıştır. Gerek sözler gerekse türkünün yapısı bakımından bu iki kayıt üç türkü arasında bazı benzerlikler ve farklılıklar olduğu gözlenmiştir. Türkü metinleri aşağıdaki şekildedir:   

  1. Ana metin

Biz geline gelmiş idük

Almayınca döner müyük

Ağlama gelin ağlama

Kaynın getirir bilezük

Verin gelini gelini

Evin gülünü gülünü

Daldan indirdim elimi

Hani gelinin kilimi

Ağlama gelin ağlama

Kaynın getirir kilimi

Daldan indirdim urganı

Hani gelinin yorganı

Ağlama gelin ağlama

Kaynın getirir kilimi

Verin gelini gelini

Evin gülünü gülünü

Daldan indirdim cevizi

Hani gelinin çeyizi

Ağlama gelin ağlama

Kaynın getirir çeyizi

Verin gelini gelini

Evin gülünü gülünü

1. Eş metin

Biz geline gelmiş idik

Almayınca gider miyiz

Verin gelini gelini

Âdeti terk eder miyiz

Yıkar da viran ederiz

Çıkar da seyran ederiz

Verin gelini gelini

Evin gülünü gülünü

Gelin olan böle mi olur

Yanağında gül olmaz mı

Verin gelini gelini

Seni seven deli olmaz mı

Gelin olan uzun olur

Zülüfleri düzgün olur

Verin gelini gelini

Düğünümüz güzün olur

  1. Eş metin

Dağdan indirdim hilimi

Hanıya kızın kilimi

Ağlama gelin ağlama

Annen getirir kilimi

Dağdan indirdim eşeği

Hanıya gelinin döşeği

Ağlama gelin ağlama

Kaynın getirir döşeği

Dağdan kestirdim bastonu

Hanıya gelinin yastığı

Ağlama gelin ağlama

Eltin getirir yastığı

Bu türkü, bir düğün türküsüdür. Gelin alma esnasında, gelin baba evinden çıkarılırken kadınlar tarafından söylenir. Ana metinde, dört dörtlük ve ikilik bir bağlantıdan oluşan türkü; birinci eş metinde, bağlantısız dört dörtlükten oluşmakta; ikinci eş metinde üç dörtlükten oluşmaktadır. Her üç metin de mani nazım şeklinde, (4+4=8) sekizli hece ölçüsüyle söylenmiştir.

  1. Yaratım ve İcra Özelliği Bakımından: Bu türkünün kadınlar tarafından yaratıldığı ve icra edildiği söylenebilir. Ana metnin, iki kadın kaynaktan derlenmiş olması da bu görüşe destek verir. Gelin almaya gidildiğinde, gelinin baba evi önünde kadınlar tarafından toplu hâlde ve koro olarak bu türkü icra edilir. Türkü bir düğün kalabalığında genç, yaşlı, çoluk çocuk içinde icra edilir. Ayrıca halı, kilim dokurken, tarlada bağda çalışırken, başka vesilelerle toplanan kadınlar da aralarında bu türküyü seslendirirler.
  2. Şekil ve Yapı Bakımından: Türkü mani nazım şekliyle, dörtlük birimlerinden oluşmuş, (4+4=8) sekizli hece ölçüsüyle söylenmiştir. Üçüncü mısralar serbest, 1, 2 ve 4. mısralar birbirleriyle kafiyelidir. Türküdeki iki mısralı bağlantı, dörtlükler arasında aynen tekrar edilmiştir.
  3. Ezgi Özellikleri Bakımından: Usullü bir kırık hava türküdür. Düğün, gelin alma, oyun türküleri içinde yer alır.

  ç. İçerik Özellikleri Bakımından: Gelinin baba evinden çıkarılırken ağlaması gelenektendir. Türküde geline “ağlama gelin ağlama” tekrarlarıyla, ağlamaması telkin edilirken, bir yandan da ağlaman gerekir iması yapılmaktadır. Ana metinde kayınbiradere farklı bir önem atfedilmiş, bilezik, yorgan, kilim, çeyiz vb. eksikliklerin onun tarafından tamamlanacağı vurgusu yapılmıştır. Oysa bunlar geleneğe göre kız ya da oğlan babası tarafından karşılanan ihtiyaçlardır. Bu söylemle gelin teselli edilmek istenmiş, eksikliklerin giderileceği söylenerek ona moral verilip umut aşılanmıştır.

  İlginç bir şekilde Refahiye türkülerinin birçoğunda kayından söz edilmiş, kayın türküye dâhil edilmiştir. Şu örnekte olduğu gibi;

Evizin önü geniş

Ağa kaynın ne demiş?

Gelin eve gelende

Karakoç kurban demiş (Gürbüz, 2014: 94).

Eş metin 2’de; anne, kayın ve elti çeyiz eksikliklerini tamamlayıcı olarak gösterilmiştir. Bu durum birlikte yaşama, aynı evde oturma zorunluluğunun hatırlatılması olsa gerektir. 1. Eş metinde, âdete, geleneğe vurgu yapılmıştır. “Âdet ne ise yerine getirmekten imtina etmeyiz, âdeti yerine getiririz, yeter ki gelini verin” denilmektedir. “Aksi hâlde kaba kuvvet kullanmaktan, güç sergilemekten de çekinmeyiz” şeklinde örtülü bir tehdit vardır. “Yıkar da viran ederiz, çıkıp da seyran ederiz.”  Gelinin güzelliğine atıf yapılarak; zülüfleri, boyu posu konu edilir. Kavuştuklarında “evin gülünü gülünü” tekrarlarıyla da geline iltifat edilerek yüceltilir ve gelin övülür.

       Ana metin                                 Eş metin

  Daldan indirdim elimi            Dağdan indirdim hilim
Hani gelinin kilimi                  Hanıya kızın kilimi
Ağlama gelin ağlama             Ağlama gelin ağlama
Kaynın getirir kilimi                Annen getirir kilimi

Ana metin ve ikinci eş metinde zikredilen çeyizdeki “kilim” Refahiye için ayrı bir anlam ifade eder. Özellikle Cengerli kilimleri son derece meşhurdur ve köyün genç kızlarının çeyizinin başında yer alır. Gelin gittikleri yerlere maharetlerini ve sanatlarını da beraber götürürler. Kadınların, kızların ve gelinlerinin el emeği göz nuruyla dokuduğu, aşkların, sevdaların, hasretin ilmik ilmik motiflere dökülüp, türküler, ağıtlar, kirkit sesleri ve gözyaşıyla yoğrularak sanata dönüşmesidir bu kilimler. Ünü her tarafı sarmış, yörenin aranır, istenir sergisi olmuş Cengerli kilimleri, türkülerde de yerini almıştır.  İki dörtlükte, “gelinin kilimi, kızın kilimi hani, nerede” diye sorulmakta,” kaynın getirir, annen getirir kilimi” diye de cevaplamaktadır. Bir başka Refahiye türküsünde:

“Evinizin önü nohut

Annesi kızını okut

Biz okutmak istemezük

Bir ala kilim toğut” denilmektedir.   (Gürbüz, 2014:106).

Bu türküde de görüldüğü gibi kız okutulamayacaksa diğer alternatif onun kilim dokumasıdır. Bu sanatı öğrenmesi istenmektedir. Hayatın doğal akışı içinde çalışma ve üretimin türkülere nasıl yansıdığı bu mısralarda açıkça görülmektedir.

“Dağdan indirdim hilimi” mısraında geçen “hilm” sözü; îtidâle dayalı bir üslûbu anlatır. Yâni davranışlarda bir yumuşaklık, yumuşak huyluluk, yumuşak karakterlilik, sakin tabiatlılık, nefse hâkim olma hâlinin ifadesidir.[4] Cengerli halkı, göçebe Oğuz topluklarının yerleşik hayata geçmesiyle oluşmuştur. Bu anlatı, yaylak ve kışlak bir yaşantıdan, yerleşik hayatta daha medeni, halim selim bir karaktere bürünmelerinin somutlaştırılmasıdır. Bu durum Cengerlilerin yumuşak huylu, sakin tabiatlı olduklarını gösterir.

  1. İşlev Özellikleri Bakımından: Türkü, düğün topluluğunu eğlendirmek amacına yöneliktir. Baba evinden ayrılan gelinin ruhsal durumu çelişkilidir. O, baba evinden ayrılmanın üzüntüsü yanında sevgiliye, kocaya kavuşmanın mutluluğunu da aynı anda yaşamaktadır. Birtakım kaygıları da yok değildir gelinin. İstediği gibi bir evlilik olacak mıdır? Gittiği evde kayın, görümce, kaynata, en önemlisi kaynana ile geçimi nasıl olacak?  Bu duygular belli belirsiz şekilde türküye yansımıştır.
  2. Türkü

İlengeri eğdiler (Taş, c. 2, s. 62; TRT 2019, Repertuar no: 3730).

Erzincan/Refahiye-Vesile Köstek-Gülseren Şahin-Soner Özbilen

İlengeri eğdiler

(Hanım da nanay nanay nanay de gülüm niye niye niye)

İkimizi gördüler

(Hanım da nanay nanay nanay de gülüm niye niye niye)

Oğlan senin yüzünden

(Hanım da nanay nanay nanay de gülüm niye niye niye)

Bugün beni döğdüler

(Hanım da nanay nanay nanay de gülüm niye niye niye)

İlenger eğmek içün

(Hanım da nanay nanay nanay de gülüm niye niye niye)       

Bal dudak kaymak içün

(Hanım da nanay nanay nanay de gülüm niye niye niye)      

Anneler kız beklemiş

(Hanım da nanay nanay nanay de gülüm niye niye niye)

Oğlanlar sarmak içün 

(Hanım da nanay nanay nanay de gülüm niye niye niye)

İlenger eğmek içün

(Hanım da nanay nanay nanay de gülüm niye niye niye) 

Bal dudak kaymak içün

(Hanım da nanay nanay nanay de gülüm niye niye niye)

Anneler kız beklemiş

(Hanım da nanay nanay nanay de gülüm niye niye niye)

Oğlanlar sarmak içün 

(Hanım da nanay nanay nanay de gülüm niye niye niye)

  1. Yaratım ve İcra Özelliği Bakımından: Bu türkü de kadınlar tarafından yaratılan bir düğün ve oyun türküsüdür. Nişan, kına vb. eğlencelerde kadınlar tarafından hem söylenir hem de oyun (halay) olarak icra edilir. Sözler, sesi güzel bir kadın veya genç kız tarafından söylenirken nakaratlar toplu hâlde söylenir. El ele tutuşmuş kadınların büyük bir odada veya avluda, bahçede coşkuyla halay çektikleri, ses sese vererek koro hâlinde icra ettikleri bir türküdür. İcra ortamında sadece kadınlar ve çocuklar bulunur, erkekler kırk elli metre mesafe uzaktan dinlerler.
  2. Şekil ve Yapı Bakımından: Türkü mani tarzında dörtlük birimiyle oluşmuş, yedili hece ölçüsüyle söylenmiştir. Üçüncü mısralar serbest, 1, 2, 4. mısralar arasında kafiye vardır. Tek mısralı kavuştak mısraların arasında aynen tekrar edilir.
  3. Ezgi Özellikleri Bakımından: Düğün ve oyun türküleri içinde yer alan usullü bir kırık hava türküdür.

ç. İçerik Özellikleri Bakımından: Genç kızın yavuklusuyla buluşmasının görülmesi ve bunun üzerine yaşananlar konu edilmiştir. Sevginin yaşandığı mekânlar sevginin mekânlarıdır. İki gönül bir olanda samanlık seyran olur ama üçüncü göz işe karıştı mı, dedikodu başlar. Sevgi sessizce duyulmadan yaşanmalı, aksi hâlde söylenti hazır beklemektedir. Töre, inanç, ayıp örtüsü altında sevdaya gem vurulmak istenir. Bunu aşmak kolay olmasa gerek. “Oğlan senin yüzünden/Bugün beni dövdüler.” İhtimal söz olmuştur.  Sevda bedel ister, direnç ister, yürek ister. Onu ancak bunları göze alanlar yaşayabilirler.

İkinci dörtlükte anneler, kızlarını erkekler sarıp beslesinler diye beklermiş şeklinde güzel bir sebep sunulmaktadır. Üçüncü dörtlükte ise yâr İkinci ile buluşma dileği yalnız olabilme isteği dillendirilmiştir. İlenger, yöresel kullanım olup Türkçede ses olaylarından başta ünlü türemesidir. Lenger büyük bakır kap, sofra, büyük tepsidir. Bir mutfak gereci olarak Refahiye’de tahılların kurutulmasında, içinin seçilmesinde, sofra olarak kullanılmada önemli işlev görür.  Türkü bu kap üzerinden yürümekte, ana düşünce lenger etrafında oluşmaktadır.

  1. İşlev Özellikleri Bakımından: Eğlenmek ihtiyacını karşılamak, rahatlamak amacına yöneliktir bu türkü. Sevdiğini düşünmek, onunla buluşmayı hayal etmek, sevgiliye sitem etmek, dikkat çekmek gibi ögeleri de içinde barındırıyor.

III. Türkü

Erzincan Veran İken (c. 1, s. 356; TRT 2019, Repertuar no: 3728).

Erzincan/Refahiye-Vesile Köstek- Gülseren Şahin-Soner Özbilen

Erzincan veran iken (gülüm yâr zalim yâr)

Dört yanı veran iken (gülüm yâr zalim yâr)

Ben sana meyil verdim (gülüm yâr zalim yâr)

Sen kız ben oğlan iken (gülüm yâr zalim yâr)

Ey gülüm yâr gülüm yâr gülüm yâr

Vay gülüm yâr gülüm yâr gülüm yâr

Ayrılık var ölüm var ölüm var

Son ayrılık ölüm var ölüm yâr

Erzincan yeni yapı (gülüm yâr zalim yâr)

Bıçağa verdim sapı (gülüm yâr zalim yâr)

Verseler yâri bana (gülüm yâr zalim yâr)

Dilenem kapı kapı (gülüm yâr zalim yâr)

Ey gülüm yâr gülüm yâr gülüm yâr

Vay gülüm yâr gülüm yâr gülüm yâr

Ayrılık var ölüm var ölüm var

Son ayrılık ölüm var ölüm yâr 

Yaratım ve İcra Özelliği Bakımından: Bu türkü, genellikle kadın ve erkek topluluklarında def eşliğinde, el çırpıp tempo tutularak icra edilir. Türkü, 1939 Erzincan depremi sonrası yaratılmış olmalıdır ki, Erzincan ve etrafının viran olduğu belirtilmiştir. Deprem ardında silinmesi zor izler ve acılar bırakarak türkülere, destanlara konu olur, mısra mısra işlenir. Deprem sonrası yıkıntı ve viran görüntü bir zaman zihinlerden silinmez. Mekân her zaman bağ, bahçe, çeşme başı, köşe bucak değildir türkülerde. Bir virane, yıkılmışlık, harap olmuşluk içinde de sevdanın boy gösterdiği görülmektedir. Bu türkü depremden izler taşımaktadır. Topluluk hâlinde oturak meclislerinde, köy odalarında, eğlencelerde bir burukluk yaratsa da türkünün söylendiği vakıadır. Sözler, sesi güzel bir kadın veya erkek tarafından söylenir, nakaratlar toplu hâlde koro yapılarak seslendirilir. İcra ortamı meclislerin dışında tarla, yol, bağ, bostan da olabilir.

Şekil ve Yapı Bakımından: Türkü mani tarzında dörtlük birimiyle oluşmuş, (4+3=7) yedili hece ölçüsüyle söylenmiştir. Üçüncü mısralar serbest, 1, 2, 4. mısralar kendi arasında kafiyelidir. Her mısra sonunda bir nakarat, ayrıca dörtlükler arasında da bir dörtlükten oluşan kavuştak mevcuttur.

Ezgi Özellikleri Bakımından: Usullü bir kırık hava türküdür. Salt sesle söylendiği gibi saz, def, kaval vb. çalgı aletleri eşliğinde de söylenir.

İçerik Özellikleri Bakımından: Gençlikte gönül verilmiş, kavuşulamamış bir aşkın, murada erilmemiş bir sevdanın zaman geçmesine rağmen onulmadığı anlaşılmaktadır. “Ben sana meyil verdim/ Sen kız ben oğlan iken.” “Ayrılık da sevdaya dahil” der şair. Sevginin olmadığı yerde ayrılık olmaz ki. Ayrılık, sevgiliye kavuşamama ulaşamama hâlinden doğar ve sevgiden dolayı ayrılıktır. Sevgi, daima ardında ayrılık korkusunu taşır. Ayrılık acıya kaynaklık eder. Kavuşamamanın verdiği iç ezikliği, gönül burukluğu zamanla da geçmez. Her şeyin ilacı olan zaman burada işlevsiz kalır. Afyon, Emirdağ’a ait benzer bir türküde;

Emirdağı birbirine ulanır[5]      

Altın yüzük parmağında dolanır

Burnun mu büyüdü gelin olalı

Ben seni kız iken seven oğlanam

Diye seslenilmektedir. Yine Muzaffer Sarısözen derlemeli bir Sivas türküsünde;

Aşağıdan gelir eli develi

Devesinin boynu altın laleli

Kız gelin olalı burnun havalı

Ben seni kız iken seven oğlanam  (http:// sozler/turku)

Denilmektedir. Bu üç türküde tema ortaklığı kişilerin gençliğinde sevdalanmış olduklarına kavuşamamış olmaları ve sevdanın zaman içinde dinmemiş olmasıdır.

Nakarattaki “ayrılık var ölüm var” mısralarında ömrün kısalığına, dünyanın geçiciliğine vurgu yapılır. Son ayrılığın ölüm oluşuna dair yapılan felsefede bu gerçeğin bile ayrılıktan zor olmadığı belirtilir. “Ölüm ile ayrılığı tartmışlar/Elli dirhem fazla gelmiş ayrılık” diyen kıyaslama da bunun anlatımı değil midir? İkinci dörtlükte örtülü bir biçimde sevenin mesleğine işaret edilir. “Bıçağa verdim sapı” bıçak yapımını, bıçağa sap takmayı, bıçakçılığı hatırlatmaktadır.

İkinci dörtlükte örtülü bir biçimde sevenin mesleğine işaret edilir. “Bıçağa verdim sapı” bıçak yapımını, bıçağa sap takmayı, bıçakçılığı hatırlatmaktadır.

Ama asıl söylemek istediği son iki mısradır ki, yâre ulaşma karşılığında dilenciliğe bile razı olmasıdır. Bu sevenin kavuşma karşılığında her bedeli göze alacağının ipucudur.

 İşlev Özellikleri Bakımından: Eğlenmek ihtiyacını karşılamak, rahatlamak amacına yöneliktir bu türkü. Ayrıca sevdiğini düşünmek, onunla buluşmayı hayal etmek, sevgiliye sitem etmek, dikkat çekmek gibi ögeleri de içinde barındırıyor.

  1. Türkü

Melikşerif Düzünü

“Melikşerif Düzünü” Türküsünün Hikâyesi (TRT 2019, Repertuar no: 2302).

Doksan üç muhacirlerinden (1878 Osmanlı-Rus Savaşı) bir kafile Refahi-ye’nin Melikşerif (Yurtbaşı) köyü yöresine geçici bir süre için yerleşmiş. Bu kafilenin, Şahin isminde, zengin ve iki evli bir ağası varmış. Melikşerif köyünün ağası ise İsak Bey adında biriymiş. İsak Bey’in Ak Hanım ve Zeynep adında iki kızı, Şevket Bey adında bir de oğlu varmış. Şamil, İsak Bey’in küçük kızı Zeynep’e dünür olur. Üçüncü hanım olarak Zeynep’le evlenmek ister. Zeynep’i oldukça fazla sevmektedir. Fakat İsak Bey bu işe rıza göstermez. Zeynep de iki evli bir kişinin üçüncü hanımı olmak istemediğini belirtir. İsak Bey’in iki kızı ve hizmetkârlarının hanımları, her gün Bulgarı Çayırları semtine, koyunları sağmaya giderler. Bunu bilen Şamil, Zeynep’in yolunu bekler, kırk atlısı ile Zeynep’i alıp, zorla kaçırır. Bu kaçırma esnasında, otuz iki örük olan Zeynep’in saçının sekiz örüğü kopar. İsak Bey’e haber gelir, elli atlıyla Şamil’in peşine düşer, fakat yetişemez. O civarda barınamayacağını anlayan Şamil, Zeynep’i alarak Bayburt’un Pavnik köyüne yerleşir.

İsak Bey, kızının kendi isteği ile kaçtığını zannettiğinden yedi sene Zeynep ile konuşmaz. Yedi sene sonra, Zeynep Hanım, bir kızı ile beraber babasının elini öpmeye gelir. İsak Bey altı ay kızı Zeynep Hanım’ı misafir eder. Altı ay sonra, yedi katır yükü eşya ve birçok ziynet ile kızını yolcu eder. Zeynep Hanım, Bayburt’a vardıktan bir ay sonra kolera hastalığına yakalanır. Babasına haber gelir. Kolera bulaşıcı olduğu için, İsak Bey, oğlu Şevket’i Bayburt’a göndermek istemez. Fakat Şevket dayanamaz ablasını görmeye gider. Bayburt’un Pavnik köyüne vardığında, Zeynep Hanım defnedilip cenaze alayının geri geldiğini görür.  Zeynep Hanım’ın vasiyeti üzerine, kaçırılırken kopan sekiz örük saçı ve kanlı yazması, kızı ile beraber İsak Bey’e gönderilir. Ancak o zaman İsak Bey kızının zorla kaçırıldığını anlar. Bunun üzerine yöre halkı Zeynep Hanım’a aşağıdaki türküyü yakar:

(Şamil’in Ardahan’a yerleştiği rivayet edilmekte ise de Ardahan işgal altında olabileceğinden, Bayburt’a yerleşmiş olması daha kuvvetli bir ihtimaldir.)

Melikşerif düzünü 

Çiçek almış yüzünü

Gidek (haydi) gelin getirek

İsak Bey’in kızını

Oy yandım yandım gelin

Aç koynun dondum gelin

Küleği alamadım

Koyunu sağamadım

Deli Şamil gelende

Çemberi çalamadım

Oy niye niye niye

Öldüm yar diye diye

Süt eleği elinde

Bilezik bileğinde

Ben seni görmedim mi    

Sizin at mereyinde

Oy yandım yandım gelin

Aç koynun dondum gelin

Şamil Karakuş oldu

Aldı dereye daldı

Ağlama Zeynep bacı

Çeyizin bana kaldı

Oy yandım yandım gelin

Aç koynun dondum gelin

Gürcüler düzüldü

Zeynep hanım üzüldü

Üzülme Zeynep Hanım

Atlıların düzüldü

Oy niye niye niye

Öldüm yar diye (Pasin- Çelik, 1962: 96).

  1. Yaratım ve İcra Özelliği Bakımından: Bu türkü bir olay türküsüdür. Bir genç kızın zorla kaçırılması ve ardından elim bir hastalık sonucu ölümü üzerine yakılmıştır. Nişan, kına, düğün vb. eğlencelerde kadınlar tarafından hem söylenir hem de oyun (halay) olarak icra edilir. Burada bir paradoks olduğu ortadadır. Ağıt diyebileceğimiz acılı bir hikâyenin ardından yakılan türkünün duygu ve hüzün yüklü olması gerekirken, düğünlerde halay eşliğinde söylenmesi bir çelişki gibi gözükmektedir. Benzer bir durum, bir Tokat türküsünde söz konusudur;

Hey on beşli on beşli          

Tokat yolları taşlı

On beşliler gidiyor

Kızların gözü yaşlı (www.turkuler.com)

Çanakkale Savaşına giden 15 yaş üstü gençlerin ardından yakılan bu ağıt türkü de oyun türküsü olarak sergilenmektedir.

Türkünün sözleri, sesi güzel biri tarafından söylenirken nakaratlar toplu hâlde tekrar edilir. Hem erkeklerin hem de kadınların coşkuyla halay çektikleri, ses sese vererek koro hâlinde icra ettikleri bir türküdür. İcra ortamında yediden yetmişe herkes bulunur.

  1. Şekil ve Yapı Bakımından: Türkü, mani tarzında dörtlük birimiyle oluşmuş, yedili hece ölçüsüyle söylenmiştir. Üçüncü mısralar serbest, 1, 2, 4. mısralar kafiyelidir. İki mısralı bağlantı dörtlükler arasında aynen tekrar edilir.
  2. Ezgi Özellikleri Bakımından: Usullü bir kırık hava türküdür. Düğün, oyun türküleri içinde yer alır.

ç. İçerik Özellikleri Bakımından: Türkü bir doğa tasviriyle başlar. Türkülerde yer alan temaların içinde önemli bir yer tutan doğa, bütün güzellikleriyle; yazı, kışı, baharı çiçeği, böceği, dağı, ovası, gölü vb. türkülere yansır. Melikşerif’in düzünü kapladığı belirtilen çiçekler burada öne çıkarılmıştır. İsak Beyin kızını gelin getirmek arzusuyla devam eden türküde Şamil’in “karakuş” olup Zeynep’i dereye kaçırmasıyla belirli bir hedefe ulaşılır. Karakuş (Kartal), Türklerde güç, kudret ve asalet sembolü olan efsanevi bir kuşudur. Hayvanlar âleminde aslandan sonra gelen ve birçok özelliğinden dolayı pek çok medeniyette hükümdarlık simgesi olarak kullanılmıştır. Arap mitolojisinde “anka”, Fars mitolojisinde “simurg”, Hint mitolojinde “garuda”, Yunan mitolojisinde “phoenix” ne ise, Türk mitolojisinde de “tuğrul (konrul) veya karakuş” da odur. Şamil kızı kaçırma becerisiyle olağanüstü iş başarmış, karakuşla özdeşleştirilmiştir. Bu efsanenin türküye yansıması güç ve kudret yönüyle gerçekleşmiştir.

  1. İşlev Özellikleri Bakımından: Duygu ve hüzün dolu bir hikâyenin hatıralarda taze tutulmasını, unutulmamasını sağlamak adına dilden dile söylenen bir türküdür. Genç kızlar, kaderi Zeynep’e benzemesin diye dua ederken, bir yandan da sevdiklerine kavuşmak için mutlu hayaller kurarlar. Bu duygular içinde eğlenmek ihtiyacını karşılamak, rahatlamak amacına yönelik, birlik ve beraberlik içinde bir coşku yaşar, dayanma ve direnme güçlerini tazelerler.
  2. Türkü

Hopa Gitme (Gürbüz 2014:106,113).

Erzincan’ın Refahiye ilçesinin muhtelif köylerinde “İş türküsü” diyebileceğimiz bir türkü geleneği var, Hopa Gitme. İlhan Başgöz, Türkü kitabında (Başgöz 2008:101) buna benzer türküleri Horavel (Kotan) türküleri diye isimlendirmiştir. Alanında az derlenmiş, bir tür “Reçberlik türküleri” diyebileceğimiz bu türküler, kaybolmayla karşı karşıyadır. Çünkü artık orak biçme, tırpan vurma, tırmık çekme vb. uygulamalar yok olmuştur. Bu türkülerin bir benzeri Erecek köyünde söylenen “Hopa gitme” türküleridir. Bu türküler, kadınların, hasat döneminde çalışırken yorgunluklarını hissetmemek için karşılıklı söyledikleri sözlerden oluşur. Hopa gitme; solo bir uzun havayla başlar. Dört beyitten oluşan aşağıda sözleri verilmiş bu uzun havanın ardından iki grubun karşılıklı tekerleme tarzında söylediği bir sözlü gelenektir. Uzun hava şöyledir:

Akşam oldu niye güneş açmıyor?

Deli gönül bildiğinden şaşmıyor

Ağam paltosunu da atmış güneşe

İçinde bitmiş de bir top menekşe

Di gel ağam di gel de töremeyesin

Kör ola da gözlerinde göremeyesin

Ağam sen gideli yedi gün oldu

Diktiğin ağaçlarda meyveye durdu

Hopa gitmenin en önemli özelliği sadece kadınlar tarafından söylenilmesidir. Orakla tarlaların biçildiği dönemde, biçme işlemine tarlanın ortasından başlanır ve “Hopa Gitme” söylenerek kenarlara doğru biçme işi devam eder. İkiye bölünmüş kadın grubunda, önce bir grup “Ne alalım, ne alalım” diye başlar, sonra diğer grup “elma, elma” diye karşılık vererek türküye devam eder. Aşağıdaki sözler türkünün devamını oluşturur:

Oh oh oh maşallah hup hup hup maşallah

-Ne alalım?

-Ne alalım?

-Elma

-Elma

-Elmanın

-Elmanın

-İyisini

-İyisini

-Dükke

-Dükke

-Tarla

-Tarla

-Çeriğini

-Çeriğini

-Çürüğünü

-Çürüğünü

-Yolda

-Yolda

-Atarlar

-Atarlar

-Gelinlik

-Gelinlik

-Kızın

-Kızın

-Dilini

-Dilini

-Tutarlar

-Tutarlar

-Alda ye

-Alda ye

-Ağalar

-Ağalar

-Gelmiş

-Gelmiş

-Bal da yok

-Bal da yok

-Bal yemiye

-Bal yemiye

-Parmak

-Parmak

-İste

-İste

-Sarmaya

-Sarmaya

-Kol iste

-Kol iste

-Hop demeye

-Hop demeye

-Hopta iste

-Hopta iste

-Hoooooooop hop

-Hoooooooop hop

-Bürü hu

-Bürü hu

-Karşıda

-Karşıda

-Çam var

-Çam var

-Sakızı

-Sakızı

-Damlar

-Damlar

-Karşıda

-Karşıda

-Cücüğünü

-Cücüğünü

-Yozlar

-Yozlar

-Kınada

-Kınada

-Gidiyor

-Gidiyor

-Ne güzel

-Ne güzel

-Gelinler

-Gelinler

-Kızlar

-Kızlar

-Nerde olur?

-Nerde olur?

-Tarlada

-Tarlada

-Hisli

-Hisli

-Pisli

-Pisli

-Kadınlar

-Kadınlar

-Nerde olur?

-Nerde olur?

-Köyde olur

-Köyde olur

-Hoooop hooooop

-Hooop hoppp

-Bürü hu

-Bürü hu

-Alda ye

-Alda ye

-Karşıda

-Karşıda

-Kayalar

-Kayalar

-Dibinde

-Dibinde

-Keklik

-Keklik

-Sayarlar

-Sayarlar

-Hoop

-Hoop

-Karşıda

-Karşıda

-Toklu

-Toklu

-Bacağı

-Bacağı

-Poklu

-Poklu

-Yatağa

-Yatağa

-Varınca

-Varınca

-Ne şekil eder?

-Ne şekil eder?

-Karşı da

-Karşı da

-Kazlar

-Kazlar

-Bana derler

-Bana derler

-Kara Osman oğlu

-Kara Osman oğlu

-Seni

-Seni

-Kaçurur

-Kaçurur

-Tumana

-Tumana

-Sıçırır

-Sıçırır

-Hooop Hooooop

Alda ye

-Alda ye

-Karşıda

-Karşıda

-Kayalar

-Kayalar

-Dibinde

-Dibinde

-Keklik

-Keklik

-Sayarlar

-Sayarlar

-Hoop

-Hoop

-Karşıda

-Karşıda

-Toklu

-Toklu

-Bacağı

-Bacağı

-Poklu

-Poklu

-Yatağa

-Yatağa

-Varınca

-Varınca-El oğlu

-Hu huuuu

Ehuuu

-Ehuuuuu

-El oğlu

-Duyar

-Duyar

-Canıma

-Canıma

-Kıyar

-Kıyar

-Yemem onu

-Yemem onu

-Canım de

-Canım de

-Canımı alur

-Canımı alur

Ağzımdan

Ağzımdan

Sözünü alır

-Sözünü alır

-Şu gidenin

-Şu gidenin

-Kızını alır

-Kızını alır

-Hooooop

-Hooooop

-Bürü hu

-Bürü hu

-Of oooooof

-Ooooof of.

 

  1. Sonuç ve Öneriler

Refahiye türküleri konusunda yaptığımız çalışma sonucunda kayıtlı kırk bir türkü tespit edilmiştir. Bu sayının çok az olduğu kanaatindeyiz. Refahiye türkülerinin derleme bakımından yeterli ilgiyi görmediği, üzerinde çalışma yapılmadığı ve bu anlamda Refahiye’nin bakir bir ilçe olduğunu söyleyebiliriz. TRT repertuarında Refahiye’ye ait kayıtlı sadece dört türkünün bulunması bu tespitimizi doğrular mahiyettedir. Oysa yapılan tarama çalışmasında çeşitli kaynaklarda basılı Refahiye’ye ait kırk bir türkünün tespiti ilçenin zengin bir türkü dağarına sahip olduğunu göstermektedir. Zaman kaybetmeden alan araştırması yapılarak Refahiye’ye ait türküler derlenmelidir. Üniversiteler bu alanla ilgili tez çalışmaları yaptırabilir ve bu zenginlik kayıt altına alınabilir.

Beş türküsünü detaylandırıp yorumladığımız, kırk bir türküsünü de dış yapı bakımından incelediğimiz, Refahiye türkülerinin tablosu şöyledir:

30’u 7’li hece ölçüsüyle ve mani nazım şekliyle söylenmiştir.

4’ü 8’li hece ölçüsüyle ve semai nazım şekliyle söylenmiştir.

2’si 9’lu hece ölçüsüyle ve mani nazım şekliyle söylenmiştir.

1’i 11’li hece ölçüsüyle ve mani nazım şekliyle söylenmiştir.

1’i 5’li hece ölçüsüyle ve mani nazım şekliyle söylenmiştir.

3 türkü de ölçüsüz, serbest söylenmiştir.       

Kırk bir türkünün mısra kümelenişine, nazım birimine bakıldığında da dağılımı şöyledir:

13 türkü 2 dörtlük,

14 türkü 3 dörtlük,

9’si 4 dörtlük,

2’si 5 dörtlük,

1’i 9 dörtlük,

1’i 1 dörtlükten

1’i de 4 beyitten oluşmaktadır.

Hemen tamamı düğün, gelin alma, eğlence, oyun ve halay türküleridir. Ezgi bakımından usullü, kırık hava türküler olup içerik olarak aşk, sevda, tabiat, deprem, iş, üretim vb. konular işlenmiştir. Yaratım ve icra bakımından kadınların daha aktif rol oynadığını söylemek hakkı teslim etmek olur diyebiliriz.

KAYNAKÇA

Başgöz, İlhan (2008); Türkü, Pan Yayıncılık, İstanbul.

Boratav, Pertev Naili; 100 Soruda Türk Halk Edebiyatı, Gerçek Yayınevi, İstanbul.

Ekici, Metin; “Türkü İnceleme Yöntemleri”, Kültürümüzde Türkü Sempozyumu, Ekim 2011 Sivas, 2013.

Gürbüz, Handan (2014); Erzincan/Refahiye İlçesi Halk Edebiyatı Örnekleri, Erzincan, (Basılmamış Lisans bitirme tezi).

http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_ttas&view=ttas&kategori1=derlay&kelime1=helim, Erişim tarihi: 12.03.2019.

http://www.turkuler.com/sozler/turku_asagidan_gelir_eli_develi.html, Erişim tarihi: 15.03.2019.

http://www.turkuler.com/sozler/turku_hey_on_besli.html, Erişim tarihi: 17.03.2019.

https://turkuseli.com/emirdagi-birbirine-ulali-turku-sozleri, Erişim tarihi: 15.03.2019.

Kaya, Doğan (1999); Anonim Halk Şiiri, Akçağ Yayınları, Ankara.

Öcal Oğuz (2001); Halk Şiirinde Tür Şekil ve Makam, Akçağ Yayınları, Ankara.

Özdemir, Mustafa (2002); Cengerli Tarihi, Toplumsal ve Kültürel Bir Araştırma, İstanbul.

Öztelli, Cahit (1969); Halk Türküleri, Varlık Yayınları, İstanbul.

Pasin, Hidayet-Çelik, Ş. Vedat (1962); Erzincan Tarihi, Coğrafyası Folkloru, Erzincan.

Taş, Fahri-Turhan, Salih (2004); Erzincan Türküleri, c.1, Ankara.

Taş, Fahri-Turhan, Salih (2006); Erzincan Türküleri, 2. bs. Ankara

TRT, (2019); THM Repertuarı, TRT Müzik Dairesi Yayınları.

Yakıcı, Ali (2007); Halk Şiirinde Türkü, Akçağ Yayınları, Ankara.

[1]  Derdimi söylesem uçan guşlara (el aman)

    Bakmıyon mu gözümdeki yaşlara

    (Ya gel dost dost dost dost dost)

    Sular başın vurur taştan taşlara (el aman)

    Çağlar çağlar dostun adın çağırır

    (Ya gel dost dost dost dost dost)

    Gitmez oldu yare giden yollarım (el aman)

    Felek kırdı kalkmıyor ki kollarım

    (Ya gel dost dost dost dost dost)

    Bir gün olup sussa bile dillerim (el aman)

    Söyler söyler yarin adın çağırır

    (Ya gel dost dost dost dost dost)

[2] Fuzulî, Su Kasidesi.

[3]  Yozgat Sürmelisi, Nida Tüfekçi tarafından derlenmiştir.

[4] http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_ttas&view=ttas&kategori1=derlay&kelime1=helim

[5] https://turkuseli.com/emirdagi-birbirine-ulali-turku-sozleri.

TOP