ERZİNCAN YÖRESİNDE YAĞMUR DUASI TÖRENLERİNE DAİR

Mehmet SARI

GİRİŞ

         Köy hayatının, kır yerleşiminin yaygın olduğu, dolayısıyla insanların tabiatla iç içe bulunduğu zamanlarda tarım üretimi ile hayvancılık temel geçim kaynağı idi. Nevruzla birlikte dirilen, canlanan tabiatın; ekilen ekinlerin ve tüm canlıların varlığını sürdürmesi için can suyuna, bengisuya veya yağmura ihtiyaç duyulurdu. Muhtelif sebeplerden dolayı yağmurun yağmadığı, kuraklığın baş gösterdiği zamanlarda halk, kutsiyet atfettiği canlı varlıklar ve insanlarla yağmurun yağması için çeşitli faaliyetlerde bulunurdu. Bu faaliyetlerin ana ekseninde yağmur duası yer almaktaydı.

         İnanışlara göre yağmur duasının kabul olması için çeşitli şartların yerine getirilmesi gerekmekteydi. Mülâkat edilen kişilerden yola çıkarak gerek yağmur duası öncesinde gerek yağmur duası sırasında ve gerekse yağmur duası sonrasında nelerin icra edildiğine dair tespitler, sonuç bölümünde ifade edilecektir.

         Bu çalışmada Erzincan yöresindeki yağmur duası törenleri, özellikle eski kuşak insanlarıyla görüşülerek tespit edildi. Zira yeni kuşak, gerek modern hayatın ve gerekse kent yaşamının yaygınlık kazanmasıyla birlikte yağmur duası gibi birtakım icraattan yoksun kalmakta, şartlar ve hayat tarzı gereği bu tür törenlere ihtiyaç duymamaktadır. Dolayısıyla yeni kuşak, artık bu faaliyetleri hayata taşıyamamaktadır. Günümüz insanına anlamsız gibi gelen bu tür törenlerin, eski kuşak insanları için hayati bir önem arz ettiği ortaya çıkmaktadır.

         Bu çalışma, üç bölümden ibarettir. Birinci bölümde kaynak kişilerin kimler olduğu belirtilmiş; sözlü anlatımları, yazıya geçirilmiş, mülâkat tarihine göre sıralanmıştır. İkinci bölümde yazılı kaynaklara yer verilmiştir. Sonuç bölümünde ise elde edilmiş olan bilgi, bulgu ve tespitler açıklanmıştır.

         Çalışmanın esası ve halk edebiyatının olmazsa olmazı olan mülâkat yönteminde, kaynak kişileri belirlenmesinden tutunuz da iki kişiyle mülâkat edilmesine değin birçok hususta bana yardımcı olan, Erzincan İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nde hâlen görevli bulunan kıymetli hocam, meslektaşım Osman Ballı Bey’e teşekkürlerimi arz ederim.

         ERZİNCAN YÖRESİ’NDE YAĞMUR DUASI TÖRENLERİNE DAİR MÜLÂKATLAR

 

                                           BİRİNCİ MÜLÂKAT

KAYNAK KİŞİNİN ADI VE SOYADI: ALİ AYDIN

DOĞUM YERİ: ERZİNCAN – BAHÇELİKÖY (HAH)

DOĞUM TARİHİ: 1944

MESLEĞİ: TERZİ – EMEKLİ

MÜLAKAT YERİ: ERZİNCAN – İNÖNÜ MAHALLESİ

MÜLÂKAT İLGİLİ KİŞİNİN EVİNDE İCRA EDİLDİ

MÜLAKAT TARİHİ VE SAATİ: 19.04.2019 – 18: 05

-Ali Amca hayatınızda yağmur duasına çıktınız mı veya buna dair bir olaya tanık oldunuz mu?

         -Arkadaşlarım dediler ki “Yağmur duasına çıkacağız.” Burayı çok iyi dinle ama!

         - Tabi dinliyorum.

         - Efendi o zaman subaylarla bir şeyler başladı. Subayların çarşıda misafirhanesi vardı. Subaylarla halkın istişaresi de çoktu. Efendim dedi. “Böyle gerici safsatalarıyla falan dua ne iştir, yağmur bombası var, bilmem ne var?” Efendim, yağmur duasına çıkacağız. Gardaş Cuma günü, Fırat kenarında Erzincan’ın Bayram Mescidi var. Bütün cami cemaatiyle orada toplandık. Bütün cami cemaati geldi. Bak, burasını çok iyi dinle!

         - Evet dinliyorum.

         - Ben burada bir keramet gördüm. Dualar ettiler, ettiler, ettiler, edebiyatlar, şeyler, hitabetler falan her şey güzel. Ben duruyorum. Hava apaçık, berrak, hiçbir bulut yok. Bir adam vardı. Kasapların yanında çalışır, etlerini filan çıkarır, işte iaşesini ondan temin ederdi. Gözünün bir tanesi sakat, bir de ayağı topal. Bunlar dualarını yaptı, çekildiler. Bu dedi ki “Yav bir de ben dua edeyim, ne olur?” Bizim Rahmi hoca var. Bu, onu iteledi “Git ulan pis herif, her yere burnunu sokuyorsun.” Rahmi hoca hâlen esnaflık yapıyor. Düştü, yere düştü, yine kalktı, ayağını yere koydu. Yanımdakilere: “Ben bu adamı dinleyeceğim.” dedim. Üç beş kişi kaldık. Ellerini böyle açtı: “Ey tüm merhametlilerin merhametlisi rabbim! Şu anda kurtlar, kuşlar, bütün yarattıkların senden rahmet bekliyor. Rahmetini vermeden buradan kalkmayacağım.” Cenabıhak’la savaşmaya başladı. “İstiyorum; rabbimizsin, vereceksin, benim gidecek kapım yok.” dedi. Hem ağlıyor hem gözleri yaşarıyor hem de fışkırıyor. “Rabbim vereceksin, senden istiyoruz.” Baktım ki Kemah’ın üzerinden böyle beyaz bir bulut geliyor. Beyaz, bembeyaz. On dakika sürmedi. Şar, şar, şar, şar… Buna ben şahit oldum. Ama ben şahit oldum. Orada bir iki kişi vardı. Ama eşeğe anlatamazsın. “Bak!” dedim. “Şu adamın haykırışı; duası, Cenabıhak’tan istemesi, Cenabıhakk’ı boş çevirmedi. Onun ayağının topal, gözünün kör olduğuna bakmayın.” dedim. Ama Rahmi Hoca demek ki bu adamın evveliyatında içki miçki kullandığını biliyormuş, artık iteledi. Ondan sonra milletin kaçtığını gördüm. Benim de motorum vardı. Motora bindim dedim ki “Allah’ın rahmetinden kaçılmaz. İşte hocaların ağzından… Hocaları bırak. Ben bir insan gördüm.” Öyle feryatla istedi ki “Rabbim sana yakışmaz. Kurtlar, kuşlar, bütün mahlûkat senden rahmet bekliyor, göndereceksin, bu kafamdan damlalar inmedikten sonra ben kalmayacağım.” dedi. Ve Allah damlaları gönderdi. Diyen ağıza bakacaksın. İşte sana yağmur duasının en güzelini anlattım.

         - Peki Ali Amca çocukluğunuzda, gençliğinizde köyünüzde kuraklık baş gösterdi mi, yağmurun yağmadığı zaman oldu mu?

         -Üstadım halkın çıkması; işte camide toplanırlardı, namazlarını kılarlardı, ondan sonra büyük yağmur duası benim anlattığım gibi olurdu. Böyle mahalle olarak, ellerini aşağıya tutarak dua ederlerdi. Hoca dua ederdi. Her ne ise yağmur yağardı, yağmazdı. Fakat bu benim söylediğim davada, mutlak surette gözümle gördüm. Açık bir zamanda yağmur geldi, şar şar şar şar yağdı.

Yağmur dualarına ben Zile’de de rastladım.

         - Farklı adetler var mı? Yemek ikram ediliyor mu?

         - Ben buna rastlamadım. Millet toplanır; belli bir yere, dağın kenarına filan giderlerdi, vadide veya camide dualar yapılır. Zile’de Cuma namazından sonra yağmur duasının alınacağını dediler. Camiden çıktık. Büyük meydana herkes toplandı. Orada yağmur duası aldılar. İki saat sonra yağmur yağmaya başladı.

         Yağmur dualarının hikmeti bu. Dediğim gibi dualar için ağız lazım. O adam hâlâ gözümün önünden hiç gitmedi. O feryadı “Rabbim!” dedi. “Başka gidecek yerimiz yok. Rahmet dileyecek bir yer varsa oraya gönder. Yoksa ver, vereceksin, yağacak.” Nasıl feryat ediyor, biliyor musun? Herkes gitti. Benim bir ortağım vardı. Bir de rahmetlik tapucu vardı. O zaman üç kişi “İşte anladınız mı?” dedim. Şimdi hangi ağızla yağmur yağdı? Hocaların edebiyatından değil o insanın feryadından yağdı. Şimdi onun için velilere, delilere, sakatlara dikkat ediniz. Onların duası çok makbuldür. Allah (c.c.) buyuruyor ki “Zalimin zulmünden korkmayın, onun düşmanı benim. Bu size ne yara açarsa açsın onu saracak benim. Ama mazlumun ahından korkun. Onun dostu benim. Onunla benim aramda perde yok.” Ben öyle insanlar tanıyorum ki bedduası aynen tutmuştur. Bir beddua etmiştir, aynen tutmuştur.

İKİNCİ MÜLÂKAT

KAYNAK KİŞİNİN ADI VE SOYADI: SELAHADDİN KAYIK

DOĞUM YERİ: ERZİNCAN – AYDOĞDU KÖYÜ (KARADİGİN) – ŞABANAĞA MAHALLESİ

DOĞUM TARİHİ: 1934

MESLEĞİ: KALAYCILIK - EMEKLİ

MÜLAKAT YERİ: ERZİNCAN

MÜLAKAT SANAYİ ÇARŞISINDA BİR KAHVEDE İCRA EDİLDİ

MÜLAKAT TARİHİ VE SAATİ: 20.04.2019 – 12: 50

- Selahhaddin Amca, hayatınızda yağmur duasına çıktınız mı veya buna dair bir olaya tanık oldunuz mu?

         - Bayram Mescidi’ne yağmur duasına gitmişler. Gitmişler ki yağmur; yağmamış, yağmamış. Bir kişi çıkmış, adı ne idi? Aklımda idi. Ha, Tabur imamı. Bir tek o çıkmış “Ya rabbi ben yağmura herkesle çıkmayacağım.” demiş, gözlerinden yaşlar akmış, yağmur yağmış, herkes ıslanmış. Anladın mı?

         -Peki çocukluğunuzda, gençliğinizde kuraklığın baş gösterdiği, yağmurun yağmadığı zamanlarda yağmur duasına çıktınız mı, toplum neler yapardı, neler icra ederdiniz?

         -Her zaman yapılırdı. Boyuna Bayram Mescidi’ne gidilirdi. Orası uzak, hâlen duruyor.

 

ÜÇÜNCÜ MÜLÂKAT

KAYNAK KİŞİNİN ADI VE SOYADI: YAŞAR İÇER

DOĞUM YERİ: ERZİNCAN – SELÜKE KÖYÜ

DOĞUM TARİHİ: 1945

MESLEĞİ: EMEKLİ ÇİFTÇİ

MÜLAKAT YERİ: ERZİNCAN

         MÜLAKAT SANAYİ ÇARŞISINDA BİR KAHVEDE SELAHADDİN KAYIKLA EŞ ZAMANLI OLARAK İCRA EDİLDİ

         MÜLAKAT TARİHİ VE SAATİ: 20.04.2019 – 12: 52

         - Bayram Mescidi harman yeri olarak kullanılıyordu. Mihrabın yeri de duruyordu. Bundan birkaç sene, on beş yirmi sene daha da fazla “Altın vardır.” diye mihrabı sökmüş, kaldırmış, atmışlar. Orada dua eden büyükler, anlatır da biz bunu duyardık. İşte hoca demiş ki “Sabah namazı kazaya kalmayan insan var mı?” Bir tek kişi çıkmış, kalabalık tabi orası ve arazi aşağı yukarı beş on dönüm var. Hemen hemen on dönüm var.

         - Bugünkü Fırat’ın olduğu yer mi?

         -Fırat’a gitmeden. Terzibaba’nın batısında Gezir gölü var. Altından su çıkıyor. Göze var. Öbür taraftan Cenabet gözesi var. Oraya geliyorlar. Bir kişi çıkıyor. Dua ediyorlar, cemaat “Amin” diyor. İmam iyice içleniyor, “Allah’ım yağmur akmadan gitmem, rahmetini almadan gitmem.” diyor ve aradan daha dağılmadan yağmur, bulut geliyor, bulut çok toplanıyor. Bizim duyduğumuz bu, benim aslan hemşerim.

         - Peki amca. Kuraklığın baş gösterdiği vakit neler yapardınız? Meselâ yemek dağıtılır mıydı?

         - Yemeği ağalar yaparsa yapardı. Yoksa ağa yedirir, bey götürür. Yemeği ağalar verirdi, keser, verirdi, yemek dağıtırlardı.

DÖRDÜNCÜ MÜLÂKAT

KAYNAK KİŞİNİN ADI VE SOYADI: HAŞİM SÜER

DOĞUM YERİ: ERZİNCAN –  KEMAH – YAĞCA KÖYÜ

DOĞUM TARİHİ: 1941

MESLEĞİ: HALK ŞAİRİ

MÜLÂKAT YERİ: ERZİNCAN

MÜLAKAT İL KÜLTÜR VE TURİZM MÜDÜRLÜĞÜ DAİRESİ’NDE OSMAN BALLI TARAFINDAN GERÇEKLEŞTİRİLDİ

MÜLÂKAT TARİHİ VE SAATİ: 22.04.2019 12: 45

-Haşim Bey hayatınızda yağmur duasına çıktınız mı veya buna dair bir olaya tanık oldunuz mu?

         -Evet. Bizzat yaşadım. Çocukluğum ve gençliğimde yağmur duasına çokça katıldım. Şimdilerde tabii yeni kuşak, bu törenleri bilmiyor ve artık eskiler bir bir göçüp gidiyor. Bundan dolayı yeni kuşağa bu tür törenler, icraatlar aktarılamıyor. Yeni kuşak tamamen bu tür törenlerden habersiz kaldı.

         -Yağmur duasına çımadan önce köy halkı birbiriyle kucaklaşır, küskünler barıştırılır, dargınlıklar giderilirdi, helallik alınırdı. Bu faaliyetlerin, duanın kabulünü kolaylaştırdığına inanılırdı.

         Yağmur duasına köyümüzün tepesinde, üst tarafında bulunan bir gözeye giderdik. Bu gözenin yanı başında ulu bir çam bulunurdu. Orası bir ziyaretgâh. Şehitlerden, ululardan, erenlerden, pirlerden bir zatın orada yattığına inanılır. Biz kalktık, bize öyle anlatılırdı. Ancak bu zatın kim olduğunu bilmiyoruz. Bu mekânın mahiyetine dönük bir bilgimiz yok. Hâlen mahiyeti bilinmediği hâlde ziyarete gidilir, dualar edilir, adaklar adanır.

         -Evet. Gençliğimizde kuraklık birçok kez meydana geldi. Bundan dolayı yağmur duasına köy halkı ile birlikte çokça katıldım. Yağmur duasına gitmeden önce özellikle öksüz ve yetimlerin, dulların, yüklü ve emzikli anaların, gariban, kimsesiz ve zavallıların, beli bükülmüş dedelerin, nenelerin, ağzı dualı kişilerin, dedelerin, hocaların, pirlerin bulunmasına özen gösterilirdi. Bu, yağmur duasının kabulü için çok gereklidir. Ardından ellerimizi havaya kaldırır, hep birlikte dualar ederdik, yalvarır yakarırdık. İşte “Allah aşkına, Muhammet aşkına, Ali aşkına, Hızır aşkına, erenler, pirler ve kırklar aşkına” diye dua ederdik. Ayrıca koyun, kuzu, düge ve inek gibi evcil hayvanlarımızı da yanımıza alırdık. Bu arada bizim geleneğimizde lokma ve kömbe dökülür, özellikle yoksullara ikram edilir, yemekler, aşlar yenir, herkes evine dağılırdı. Bu icraattan sonra yağmurun birçok kez yağdığına, bolluk ve bereketi getirdiğine şahit oldum, kurban olduğum.

BEŞİNCİ MÜLÂKAT

KAYNAK KİŞİNİN ADI VE SOYADI: ALİ POLAT

DOĞUM YERİ: PÜLÜMÜR – KIRDIM KÖYÜ

DOĞUM TARİHİ: 1959

MESLEĞİ: ERZİNCAN İL KÜLTÜR VE TURİZM MÜDÜRLÜĞÜ’NDE HİZMETLİ

MÜLAKAT YERİ: ERZİNCAN

MÜLAKAT İL KÜLTÜR VE TURİZM MÜDÜRLÜĞÜ DAİRESİ’NDE OSMAN BALLI İLE TARAFIMIZDAN GERÇEKLEŞTİRİLDİ

MÜLAKAT TARİHİ VE SAATİ: 22.04.2019 13: 40

- Yağmur duasına dair ne yapıyordunuz, köyde ne ediyordunuz?

         - Yağmur yağmayınca diyorlardı ki “Yağmur yoktur. Gidin biraz ot getirin.” Ocak yanıyor. İlk nuhur olan yani ilk doğan çocuk gidip yaş otları koparıp ateşin üzerine atıyordu. Fakat ilk nuhur, ilk doğan çocuk olacak. O çocuk otları yanan ateşin üzerine atıyordu. O otlar yanıyordu. İşte “Dua edin!” yağmur yağıyordu.

         - Duayı kim yapıyordu?

         - Büyüklerimiz kimse o yapardı.

         - Peki ziyaret yerine mi gidilirdi, köyde mi yapılırdı, ikram yapılır mıydı?

         - Yok. O esnada bir şey ikram edilmiyordu. Yalnız şöyle bir şey oluyordu müdürüm. Meselâ köyün yaşlıları diyordu ki “Lokma pişirin, dağıtın.” Bir ev diyor “Ben pişiririm.” Maddi durumu iyiydi. Pişiriyordu, o lokmayı dağıtıyorlardı, dua ediyorlardı, yağmur yağıyordu. Allah katında, Allah’a yalvararak dua ediyorlardı.

         - Duayı dede mi yapardı yoksa ocaklamadan gelenler mi?

         - Ocaklamadan gelenler de yapıyordu, en yaşlı adam, dürüst olan. Millet ondan bekliyordu ki “Bunun duaları geçsin, yağmur yağsın.” Bizde o vardı. Ocaklama yine diyordu ki “İlk nuhuru doğan gidip biraz un getirsin, dışarı serpsin, rüzgârı kessin.” O da rüzgârı kesmek için. İlk nuhur, rüzgârın esiş yönüne doğru savuruyordu. “Bismillah” diyordu, savuruyordu, rüzgârı alıp götürüyordu. Ben çocukluk dönemimde bunları yaşadım. Kızım ilk doğduğunda, daha bu işe girmeden çocuğa unu verdim “serp!” dedim. Rüzgâr çok şiddetli esiyordu. Serpti ve bunun üzerine rüzgâr kesildi müdürüm.

ALTINCI MÜLÂKAT

KAYNAK KİŞİNİN ADI VE SOYADI: RAHMİ TANOĞLU

DOĞUM YERİ: ERZİNCAN – BAHÇELİKÖY (HAH)

DOĞUM TARİHİ: 1938

MESLEĞİ: EMEKLİ İMAM HATİP VE ESNAF

MÜLAKAT YERİ: ERZİNCAN

MÜLAKAT METİNLER PASAJI’NDA, KİŞİNİN DÜKKÂNINDA GERÇEKLEŞTİ

MÜLAKAT TARİHİ VE SAATİ: 22.04.2019 - 15: 25

Soru: Hocam yağmur duasına nasıl çıkılır?

         Cevap: Elbiseler ters giyilir, eller aşağıya doğru indirilir. Hem hoca efendiler dua eder, hem de başkalarına yaptırırlar. Yani çocukların, emzikli kadınların ağlaması, kuzuların annelerine kavuşamaması, melemesi hususunda yani “Ya rabbi, içimizdeki hayvanat da çocuklar da kadınlar da susuzluktan biçare.  Bize yağmur ihsan et.” diye dua ederler.

         -Hocam siz göreviniz esnasında yağmur duasına çıktınız mı, nelere şahit oldunuz?

         -Bir şeye şahit olmadım. Cemaatle birlikte toplanıp Aşağıçarşı’dan Terzibaba’ya gidip sahrada üç yüz, beş yüz kişi dua ettik. O zaman yaşlı bir hoca efendi de vardı. Ona da dua ettirdik. İki rekât namaz kıldık. Herkes kendi sergisini serdi. Oradan döndük, geldik. Gelmeden yağmur, yağdı mı, yağmadı mı bilmiyorum. Üzerinden elli sene geçti, hatırımda değil.

         - Hocam, yağmurun yağıp yağmamasından ziyade o süreçte halk neler yapardı ve gelenekte neler vardı?

         - Herkes Allah’ın rızasını tahsil sadedinde iyilik yapar, para verir, fakirin fukaranın karnını doyurur, olmayanlara para verir, zekâtını verir, sakadasını verir. Yani Allah merhamete gele de onların yüzü suyu hürmetine ihtiyaçlı birisi o anda karşısına çıkar da… O da böyle.

         - Peki elbiselerin tersten giyilme mevzusu nedir?

         - Şimdi artık neden öyle yapıyorlardı? Yani biz görünen yüzümüzü attık. “Ya rabbi, bu yüzümüzle sana çıkıyoruz, sen bizi bu şekilde kabul eyle.” Manası öyle. Zannediyorum ansiklopedilerde bu tür bilgiler var.

         - Özellikle halk edebiyatının en mühim yönü mülâkat, görüşmedir. Halkın bu hususta bakış açısı nedir, halk bunu nasıl icra eder?

         - O zamanlarda insanlar, böyle internetin olmadığı, televizyonun olmadığı, iletişim araçlarının az olduğu bir devirde yaşıyordu. Şimdi vatandaş interneti açıyor. Zaten inanıyorsa “samimi” diyor. “Bunlar sünnettir. Asrısaadette de böyle olmuş, bugün de böyledir.” İnanmayanlar bugün biraz daha çoğaldı. “Zaten bunların aslı yokmuş, bilmem ne yokmuş.” diye küçümseyen insanlar var. Bu bakımdan her şeyin bittiği yerde manevi şey başlar. İşte atom attık, bomba attık, yağmadı. Bir ara Amerika bunu söylüyordu. Yağmurun sahibi kimdir, çölün sahibi kimdir, semâvâtın-arzın sahibi kimdir, bu kuruyan, çatlayan toprağın sahibi kimdir? Cevabı Allahuteala olduğuna göre Allah’a sığınmaktan başka çaremiz yok. Bu, inanca dayanıyor. Şimdi insanlar, bazı oturmuş olan şeyleri kabul etmiyor.

         - Bir başka yağmur duasında ise içimizdeki en yaşlıyı alıp götürdük. Dua etti, bize de dua ettirdi mi ettirmedi mi bilemiyorum. Şehre dönmeden yağmur yağdı. Artık nasıl olduğunu bilemiyoruz, sebepler dünyasına biz karışamıyoruz. Bu bakımdan insanoğlu; her şeyin, teknolojinin, ne bileyim bugünkü dünyevi işlerin bittiği yerde Allah’a sığınmalı, Allah’ın rızasını kazanmalı.

         - Hocam ağzınıza sağlık.

YEDİNCİ MÜLÂKAT

KAYNAK KİŞİNİN ADI VE SOYADI: HALİS MUTLUTÜRK

DOĞUM YERİ: ERZİNCAN – KEMAH – GEDİKTEPE KÖYÜ

DOĞUM TARİHİ: 1960

MESLEĞİ: ÇATALÖREN KÖYÜ’NDE (BIRASTİK) İMAM HATİP

MÜLAKAT YERİ: ERZİNCAN ÇATALÖREN KÖYÜ MERKEZ CAMİİ

MÜLAKAT TARİHİ VE SAATİ: 22.04.2019 – 17: 52

- Hocam yağmur duasının halkla birlikte uygulanışına dair neler yaşadınız, bize anlatır mısınız?

         - Tamam, Mehmet Hocam, teşekkür ederim.

         - Öncelikle ben din görevlisiyim. Erzincan’da görev yapıyorum. Bundan yirmi, yirmi beş sene önce idi. Kemah’ta bir köyde 93-95 yılları arasında bizzat kendim yağmur duasına katıldım. Köylünün isteği üzerine “Hocam, mevsim kurak gidiyor, yağmur duasına çıksak nasıl olur?” biz de uygun bulduk, bu uygulama sünnette de zaten var. Sanıyorum mayıs veya haziran ayıydı. İşte kuraklıktan dolayı köyden gelen talep üzerine muhtarla bir organize yaptık. Efendim, köyün dışına çıktık, hayvanlarımızı, yeni yavrulamış inek ve koyunlarımızı, ahırda bulunan hayvanlarımızı yanımıza aldık. Hastalar, çocuklu ve emzikli kadınlar da beraber olmak üzere belirlenen merada toplandık. Bir öğlen üzeriydi. Yanılmıyorsam öğlen namazlarını da orada kıldık ve peşinden de bir hayvan kesildi, affedersiniz halka ikram için bir kurban kesildi. Duaya geçmeden önce halkla helalleştik, küsler barışsın anlamında böyle bir kucaklaştık, sonra duaya geçtik. İşte sünnet üzere, kaynaklarda geçtiği üzere elbiselerimizi ters giydik, ellerimizi duada ters tutmak suretiyle yağmur duası yaptık. Sonra da ziyafet verildi ve dağıldık. Bizzat ömrümde gördüğüm, yaşadığım olay bu.

- Hocam ben teşekkür ederim.

- Hocam asıl ben size çok teşekkür ederim.

- Fakat yağmur yağmadı, birkaç gün sonra yağmış olabilir.

SEKİZİNCİ MÜLÂKAT

KAYNAK KİŞİNİN ADI VE SOYADI: İBRAHİM BİLGİN

DOĞUM YERİ: ERZİNCAN – KEMAH – GEDİKTEPE KÖYÜ

DOĞUM TARİHİ: 1972

MESLEĞİ: BAYIRBAĞ’DA (PEKERİÇ) İMAM HATİP

MÜLAKAT YERİ: ERZİNCAN ÇATALÖREN KÖYÜ MERKEZ CAMİİ

MÜLAKAT TARİHİ VE SAATİ: 22.04.2019 – 18: 05

- Hocam, yağmur duasıyla ilgili neler yaşadınız, bizzat tanık olduğunuz ve sizin bir imam, bir din görevlisi olarak bu hususta icraatınız oldu mu, bize anlatır mısınız?

         - Teşekkür ediyorum. Benim ismim İbrahim BİLGİN. Kemah Gediktepe köyündenim. Tabi, göreve geçmeden önce bizzat yaşadığım bir yağmur duasını anlatayım. 82-83 dönemlerinde, köyümüzde ben o zaman ilkokuldaydım. Kuzuları otlatıyordum. Köyümüzün imamı abim; ama abim olduğu için söylemiyorum. Köylü komşular, havalar kurak gittiği için “Hocam, illa bir yağmur duasına çıkalım.” dediler. Tabii biz de kuzu otlatıyoruz. Bütün komşular, köyümüzün on dakika mesafeyle yukarısında bulunan ve “Atma” mevkii denen sulak yer var. Köy arazisinin çoğu orada. Hayvanlar genellikle orada sağılır, toplanır. Çobanların buluştuğu bir mevkii. Bütün komşular; kadın, erkek çoluk çocuk hepsi geldi. Orada güzellikle yemek pişirildi. Yaşlılar, çocuklar, orada oturdu. Konuştular, helallik alındı, dargın kişiler barıştı. Hatta abim olan hoca da orada kısa bir vaaz yaptı. Millet güzel bir motive oldu. Tabii, dua edildi. Yağmur duasının bir özelliği de elbiseleri ters giyinmek. Ta o zaman dikkatimi çekti. Ellerimizi normalde duada yukarıya, semaya doğru açarken yağmur duasında tam tersine çevirerek ayakta dua edildi. Onu hiç unutmuyorum. Dua yapıldıktan sonra yemek yenildi, bütün komşular köye gitti. Ben o mevkide kuzu otlatıyordum. Yani ikindi oldu olmadı o ara yağmur başladı. Çok da yağmur yağdı, ben şahsen ıslandım, hatta ıslandığımdan dolayı hoca olan abime akşam “Ya başka bir işin yok muydu, geldin bizi ıslattın.” diye bir latife yaptım. Bu, ilkokul döneminde bizzat yaşadığım hadise. Hakikaten istedi mi Mevlâ veriyor. Yağmurda olsun, ne olursa olsun istedi mi Mevlâ veriyor.

         - İlk görev yaptığım Kemah’a bağlı Parmakkaya, küçük bir köydü. Orada yetişmiş, tabii o köylü olan, “İbrahim Hakkı Hazretleri” diye tanınan âlim bir hoca efendi, Erzincan’a yolculuk yaparken komşuları ona ısrar ediyor: “Hoca efendi, ne olur bir dua et!” O gerçekten iyi bir âlim. Yurt dışında, Arap ülkelerinde Arapça vaaz yaptığını anlatıyorlardı. Hoca efendi demiş ki “Durun!”, Erzincan’a iyice yaklaşalım, ıslanırsınız. Ne ise ısrar ediyorlar, Hoca efendi de daha Erzincan’a yaklaşmadan dua ediyor ve yolda su kesiliyorlar. Anlatanlar, komşular diyor ki “Kesinlikle havada ne bulut vardı, ne bir şey.”, ama Hoca efendi bir dua etti “Erzincan’a girmeden ıslandık.”, hatta komşular diyor ki “Hoca efendi, nasıl istedin ki bizi su kesti.” Hoca efendi demiş ki “İstemesini bilirsen Mevlâ verir.” Ben bunu orada komşulardan dinledim.

         - Görev yaparken, daha ilk görevimizde, komşular da “Hoca efendi, sen de bir yağmur duası yap, hava kurak gidiyor.” böyle latife yaparak bana takıldılar. Ben de görev bilinciyle “yok!” demedim. “İnşallah, ne zaman isterseniz Allah’ın izniyle yaparız.” Çünkü her ne kadar çok bilmesem de yaşadığım o hadise; gözümün önündeydi, aynısını yapmayı düşünüyordum. Fakat daha duaya çıkmadan bir iki gün sonra yağmur yağdı. Hatta komşular da bana takıldı: “Hoca, hele bir de dua etseydin var ya, aynı Hoca efendi gibi namın Erzurum’u geçerdi.” Ben bunları bizzat yaşadım.

         - Teşekkür ederim, Allah razı olsun

         - Çok teşekkür ederim, sağ olun.

 

2-YAZILI KAYNAKLARDA YAĞMUR DUASI

         Mevsiminde yağmur yağmazsa eski elbiseler giyilerek ücra bir yere topluca gidilip dua yapılması, yağmurun yağacağına inanılan bir davranıştır.

         Bununla ilgili ilginç bir menkıbeyi de verelim:

         Yağmur beklenen mevsimin birinde dervişin biri, eline bir gaz tenekesi alıp “Yağ…Yağ…Yağ…” diyerek kapı kapı dolaşmaya başlamış. Hemen ikinci gün yağmur yağmaya başlamış, derviş bu davranışına yine de devam etmiş. O devam ettikçe yağmur da iyice şiddetlenmiş. Artık seller çoğalmış, ekinler çürümeye başlamış. Halkın endişelendiğini gören derviş, bu defa da topladığı yağları bir meydana götürüp “Yağma…Yağma…Yağma…” diye bağırmaya başlamış. Bu sesi duyan halk koşarak gelmiş, yağları kapış kapış etmiş ve bir saat sonra yağmur kesilmiş.[1]

 

SONUÇ

         Erzincan yöresinde yağmur duası törenlerine dair çoğu eski kuşak olmak üzere sekiz kişi ile mülâkat edilmiştir. Bu kişiler, mülâkat sırasına göre Ali Aydın (Erzincan, Bahçeliköy, 1944), Selahaddin Kayık (Erzincan, Aydoğdu, 1934), Yaşar İçer (Erzincan, Selüke, 1945), Haşim Süer (Kemah, Yağca Köyü 1941), Ali Polat (Pülümür, Kırdım Köyü 1959), Rahmi Tanoğlu (Erzincan, Bahçeliköy, 1938), Halis Mutlutürk  (Kemah, Gediktepe Köyü 1960), İbrahim Bilgin (Kemah, Gediktepe Köyü, 1972) adlı kişilerdir. İlgili kişilerin doğum tarihleri 1934 ile 1972 arasında değişiklik göstermektedir. Bu kişilerden dördünün kütüğü Erzincan merkeze bağlı üç farklı köye; üçünün kütüğü Erzincan’ın Kemah ilçesine bağlı iki köye, birinin kütüğü ise Pülümür’e bağlı bir köye kayıtlı bulunmaktadır.  İlgili kişilerden biri terzi, biri kalaycı, biri çiftçi, biri halk şairi, biri devlet dairesinde hizmetli, üçü ise din görevlisi olarak mesleklerini yerine getirmiş veya getirmektedir.

         Görüldüğü üzere halkın farklı kesimlerine mensup bu kişilerle yağmur duasına dair görüşüldü. Yağmur duasının kabulü için çeşitli hazırlıkların ve şartların yerine getirilmesi gerektiği anlaşıldı. Bu şartlar arasında kişinin mensup olduğu geleneğe bağlı olarak mazlum, mağdur, gariban, yoksul, kimsesiz, yetim, öksüz, dul kişilerin, çocukların, emzikli veya çocuklu kadınların, ağzı dualı ve âdil kişilerin, yaşlı, aksakallı kimselerin, âlimlerin, dedelerin, erenlerin, hocaların, pirlerin, uluların, ocaklamada bulunanların, yavrulu evcil hayvanların yağmur duasında yer almasına öncelik tanındığı görülmektedir. Pülümür’ün Kırdım Köyü’nde yağmur duası töreninde ise ilk nuhur, ilk çocuğun kesip getirmek suretiyle yeşil otları yanan ateşin üzerine atması geleneğine, şiddetli fırtına ve rüzgârın baş gösterdiği vakit ise yine ilk nuhurun (ilk doğan çocuk) eline un verilip unu rüzgâra karşı serpmesi ve böylelikle rüzgârın kesilmesi inancına tanık olunmaktadır.

         Yağmur duası öncesinde küskünleri barıştırmak, dargınlıkları gidermek, kucaklaşmak, helallik alınmak gibi davranışlarla duanın kabul olunacağına inanılır. Dua sırasında yazılı kaynaklarda geçtiği üzere elbiseler ters giyilmekte, eller ters tutulur. Alevî geleneğinde lokma veya kömbe dökülüp özellikle yoksul kişilere dağıtıldığı, ortak olarak kurbanların kesildiği, yemeklerin ikram edildiği, fakir ve fukaraya yardım edildiği, öksüz ve yetimlerin gönüllerinin alındığı, sevindirildiği anlaşılmaktadır. Ziyaret yerleri, yatırlar, köylerin tepeleri, gözeler, ulu çamlar, meralar, meydanlar dua töreninde tercih edilmektedir. 

 


[1] Mustafa Uçar, Erzincan – Örf ve Adetlerimizden Bir Demet, Erzincan Belediyesi Yayınları no: 8, Ermat Matbaacılık, Erzincan, 1998, s. 18.

TOP