ERZİNCAN'DA YAYLACILIK

Highland Farming in Erzincan

Cengiz BAHŞİ

          Yayla, deniz yüzeyinden yüksek yeryüzü parçası, platoların derin akarsu vadileriyle yarılmış düzlükler halindeki coğrafik yeryüzü şekilleridir. Yükseklikleri beş yüz metreden birkaç bin metreye kadar çıkabilir. Mesela memleketimizdeki Erzincan –Munzur yaylası 1900 metre, Erzurum-Kars yaylasının yüksekliği 2000 metre, Türkistan’da bulunan Pamir Yaylasının yüksekliği 4000 metre civarındadır.

          Yaylayı bir ağ gibi saran akarsu vadileri arasında kalan düz veya az eğimli yayla parçaları, vadilerin      derinleşerek ve yayılarak genişlemesiyle daralır ve dağlık-tepelik bir şekil alır. Yaylalar, yüksek bölgelerde kışın hayat şartları güç olduğu için boş bırakılan, yazın serinliği ve temiz havasıyla, hayvan otlatma veya dinlenme yeri olarak işlev gören mekânlardır.

          Yazın hayvan otlatmak için çıkılan dağlık ve ormanlık bölgelerdeki yüksek, düz, otluk yerlere yayla dendiği gibi, mera da denilmektedir. Dinlenme, tatil yapma gayesiyle çıkılan yüksek yerler de yayla adıyla anılır. Şehir ve köylere göre daha serin ve yağışlı olan bu tip yaylalar hayvancılığın gelişmesinde büyük fayda sağlarlar. Memleketimizde sayılamayacak kadar çok olan bu yaylaların dinlenme, turizm gayesiyle kullanılan ve mahalle niteliğine dönüşen turizm tatil köyleri haline gelenleri, hatta geçici yerleşim yeri olmaktan çıkıp daimi ikametgâh yerleri olanları da vardır. Bu tip yerler, o yörede yaşayan ahaliye ekonomik destek de sağlar.

 

 

          Türkiye’nin hemen hemen bütün bölgelerinde yaylalara rastlanır. Giresun-Akçalı yaylası, Tarsus-Namrun, İskenderun-Soğukoluk ve Belen, Erzincan-Kemaliye-Sarıçiçek ve Munzur, Artvin-Kafkasör, Ordu-Çambaşı, Kaş-Gömbe, Mersin-Fındıklıpınar, Kadirli-Maksutoğlu, Muğla-Karabağ yaylaları ülkemizin meşhur yaylalarındandır. Türkiye’nin yaylaları değişen yaşam koşullarıyla beraber turizm amaçlı faaliyetlere kayarken, Erzincan’ı sarmalayan Munzur, Keşiş ve Çimen Dağları uzantılarında bulunan yaylalar henüz yalnızca hayvancılık faaliyet alanlarında işlev görmektedirler.

          Erzincan toplam alanının, 1/20’sini, (yaklaşık 430.000 metrekare) yaylalar kaplamaktadır. Bu meralarda yaklaşık 450.000 koyun ve keçi yayılmaktadır. Güneyde Munzur dağlarının uzantıları üzerinde, özellikle Koşan dağı yöresindeki yaylalar, seyrek ve kısa otlarla kaplı, yer yer meşeliklere rastlanmaktadır. Daha doğuda, Erzurum-Erzincan-­Bingöl sınırında bulunan Cemal dağlarının, Erzincan’da kalan uzantıları üzerinde, verimli yaylalar bulunmaktadır. Önemlileri arasında Çimen, Melan, ve Sarıçiçek yaylaları zengin bitki örtüsüne sahiptir.[1]

 

.

          Bu yaylalardaki bitki çeşitliliği ve geniş otlaklar hayvancılıkla uğraşanlar için önemli yaylak alanları oluşturmaktadır. Her yıl yapılan yüzlerce yayla ihalesi, sürü sahiplerince ilgiyle takip edilmekte ve kazanılan ihale sonucunda sürülerini otlatmak üzere yaylalara hareket etmekteler. Erzincan’da 50 civarında mera kiraya verilir ve beş yıllık sözleşme yapılır. Bu meralarda Erzincanlıya ait 100.000 koyun ve anaç 300.000 sağmal koyundan yıllık 9.000 ton tulum peyniri üretilir.

           Yaylacılık faaliyetleri koyun ve keçi sürülerini içermektedir. Süt ve özellikle yörede üretilen en önemli hayvansal ürün “tulum peyniri”dir. Türkiye tulum peyniri üretiminde Erzincan birinci sırada yer almaktadır. Otlukbeli İlçesi hariç Erzincan’ın diğer ilçe ve köylerinin tamamında Tulum peyniri üretimi yapılmaktadır.

 

 

          Asayiş, güvenlik vb sebepler yanında bir takım sosyolojik nedenlerle de Tunceli’den Erzincan’a göç eden Şavak Aşireti Erzincan’ın en önemli yaylacılık topluluğudur.  Yerel toplulukların yayla yerleşimleri daha çok taştan yapılmış, küçük kalıcı konut ve çadırlardan oluşurken, Şavak Aşireti tamamen kıl çadırlarda yaşamakta ve konargöçer hayat sürmektedirler. Son yıllarda yaylalarda güneş enerjisi ile aydınlanma ve elektrik ihtiyacını karşılamaktadırlar. Çadırları moderndir. Modern süt tankları mevcuttur. Her tankın kapasitesi 25 koyunun sağılmasıyla elde edilen süt miktarındadır. Süt bu tanklarda üç gün beklemede kalır, sonra süzülüp ve mayalanarak peynire dönüştürülür. Erzincan’da yaklaşık bin aile, 5-6 bin kişi geçimini bu işten sağlar. İliç, Kemah, Tercan, Erzincan merkez ağırlıkta olmak üzere ailelerin en çok 2000 koyunu, en az 100 koyunu mevcuttur.

 

 

           Erzincanın sürüleri için civar illerin yayalaları da kiralanabilirken, başka illerin sürüleri için Erzincan meraları da kiralanabilmektedir. Bir merayı beş kişi kiralar ve koyunlarını o meraya çıkararak beşi birden aynı merayı kullanırlar. Mera kirası olarak koyun başına 2.5 TL aylık, toplamda dört ay için 10 TL öder, devletten koyun başı 25 TL destek alırlar. Örneğin Erzincan-Sarıçiçek yaylası her yıl Arguvan’dan Sünni bir aşiret tarafından kiralanmakta ve on bin koyun yayılmaktadır. Refahiye ilçesinin tüm meraları orman alanı olarak tescillenmiş ve hiç biri kiraya verilmemektedir. Keşişlerde Munzurlarda, çayırlı, Üzümlü, Kemaliye meralarında yoğun yaylacılık yapılmaktadır. Erzincan meralarından 2019’da kira süresi uzatılan ve kapasiteleri belirlenen meraların dökümü şöyledir:

          Çayırlı meralarından, Bölükyayla-1.000, Çayönü-750, Coşan-2000, Karataş-1500, Paşayurdu-1750, Tosunlar-1500, Oğultaşı-1500 ve Turnaçayırı’nda-1500, Doğanyuva-500 koyun. Kemah meralarından, Yücebelen-2000, Eriç-1500 koyun. Kemaliye meralarından, Balkırı-Başpınar-Armağan-2000, Çaldere-750, Salihli-750, Subaşı-1.750, Yeşilyayla-700, merkez-Heybeli 1500,başarı-700, Kabataş-Caldağı-750, Sarıçiçek-Sırakonak-Ergü-Gözaydın-2500, Çanakcı-500, Girlevik –merkez-1200, Başarı-700 koyun. Tercan meralarından, Elmalı-Şengül-2000, Gökdere-900, Yamanlar-1250, Yaylacık-750, Yaylım-Kapıaçmaz-750,Yaylım-750, Konarlı-Dallas 750, Konarlı-Soğanlı-750 koyunÜzümlü meralarında, Karacalar- Büyükdağ-1500, Kureyşli sarıkaya-1400, Çayıryazı-1300. İliç meralarından, Börüncek-Doğan –Uluyamaç-2000 koyun.

Toplamda yaklaşık 50.000 koyun meralara çıkar[2].

 

          Türker’in tarihte hayvanlara bağlı “konargöçer” yaşam kültürünün bir sonucu olarak ortaya çıkan yazın hayvanlarla dağların yüksek kesimlerindeki yaylalara, kışın da düşük rakımlı bölgelerdeki kışlaklara göç etme geleneği halen Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde olduğu gibi Erzincan’da da yaşatılıyor. 15 Mayıs’tan itibaren çıkılan yaylalarda yaklaşık dört buçuk ay kalınır, Eylül sonlarına doğru inilmeye başlanır. Geçmişte hayvanları ile yaylalara giden ve burada hayvanlardan ürettikleri yağ, peynir gibi ürünleri satan göçerler, günümüzde de yazın yaylalarda hayvanlarından elde ettikleri yağ, peynir gibi ürünleri şehir ve ilçe merkezlerinde satarak gelir sağlamayı sürdürüyor.

 

 

          DTP( Devlet Planlama Teşkilatı) kurulduğundan beri Erzincan için uygun görülen kalkınma modeli Tarım ve hayvancılık olmuştur. Ovada tarım, yükseklerde yaylacılık öngörülmüştür. Toprağın uygunluğu suyun bol olmasına rağmen iklimin elverişsizliği Erzincan tarımını belirli ürünlerle sınırlı kılmıştır. Son zamanlarda yapılan seracılık çalışmaları kısmen ürün çeşitliliğini arttırmış ve gelecek için ümit vermiştir. Erzincan tarımını olumsuz etkileyen önemli bir faktörde yerleşimin ovayı istila etmesidir. Ovanın ortasından geçirilen çevre yolu binlerce hektar tarım arazisini kullanılamaz hale getirmiştir.   

 

 

          Tarımdaki kısıtlılığa karşın Erzincan’ı çevreleyen dağlar ve bu dağlar üzerinde uzayıp giden yaylalar ise, sanki hayvancılık için yaratılmıştır. Yaylacılık yapan kitlelerin önemli bir geçim kaynağı, sürülerinin yayıldığı ve beslendiği mekânlardır. Üretim açısından ekonomiye katkı sağlayan önemli değerdir Erzincan meraları. İlçedeki Munzur Dağları’nda yer alan Kepir Yaylası da özellikle ilkbahar ve yaz aylarında yemyeşil çayırları, çevresi karla kaplı buzul gölleri ve dereleriyle görülmeye değer güzellikler sunuyor. Yöredeki Gözeler köyüne 30 kilometre uzaklıkta bulunan ve keşfedilmeyi bekleyen eşsiz doğasıyla öne çıkan Kepir Yaylası'nın güzelliğini görmek isteyenler, Munzur Dağları arasında yaklaşık 4 saatlik zorlu ve yorucu bir yürüyüş gerçekleştirerek yaylaya ulaşıyor.

          Gelecekte dağların Erzincan için aynı zamanda yaşam alanları olacağı öngörülmektedir. İlk çağlardan beri depremler maruz kalan şehrin ovadan çıkıp dağların yamaçlarına taşınması deprem kayıplarını en aza indireceği konunun uzmanlarınca dile getirilmektedir.

          Yoğun otlakların olduğu bu alanlarda ülkemiz Tulum peyniri üretiminin önemli bir kısmı üretilmektedir. Fakat Tulum Peyniri ile ilgili bir strateji geliştirilemediğinden her geçen yıl üretimde düşüşler yaşanmaktadır. Yaylada çevresi karla kaplı buzul göllerini gezip şehrin stresi ve kargaşasından uzakta kamp yaparak doğayla iç içe vakit geçirenler, bazen de su sıcaklığı 5 ile 10 derece arasında değişen göllerde yüzmenin tadını çıkarıyor. Yaz mevsiminin geç gelmesinden dolayı ilkbahar ve kış mevsiminin bir arada yaşandığı Kepır Yaylası'nda, doğa harikası mendereslerin bulunduğu alanlarda otlayan koyun sürüleri de güzel görüntü oluşturuyor.

           Tulum peynirinde standardın yakalanamaması, kaliteli paket ve ambalaj yerine plastik bidonların kullanılması, peynirin dayanıklı hale getirilmemesi, pazarlama eksiklikleri, nakliye ve yaylacılık faaliyetlerinin ilkel şartlarda yapılması önemli sorunları oluşturmaktadır. Ayrıca yaylaların yüksek ücretlerle ihale edilmesi, komşu illerden getirilen süt, peynir, çökelek gibi karışımlarla yapılan tulum peynirinde kalite sorunu yaşanması, yayla yollarının yeterli olmayışı, yaylaların zirvelerinde üretim faaliyetlerinin yapılacağı elverişli mekânların yetersizliği, elektriğin vb sorunlar, maliyetlerin artmasına bu gibii eksiklikler de yaylacılığın her geçen gün önemini yitirmesine sebep olmaktadır.

 

 

          Bugüne kadar ilimizdeki yaylacılık faaliyetleri ile ilgili kapsamlı bir çalışma yapılmamıştır. Konu ile ilgili ciddi bir tespit ve araştırma sonucunun bulunmaması da diğer bir sorundur. Erzincan'da ilkbaharın gelmesi ile birlikte (15 Mayıs gibi) koyun sürüleri, yaylalara çıkarılmaya başlar. Yaklaşık bir hafta sürecek yolculuğun ardından sürüler yaz aylarını geçirmek üzere Munzur Dağı yaylalarına ve diğer yaylalara ulaştırılırlar.

          Erzincan'ın Kemah ilçesinde hayvancılık yapan Sedat ve Vedat Altunel kardeşler havaların ısınmasıyla birlikte kendilerine ait 700 koyun ile birlikte Munzur yaylalarına ulaşabilmek için yola çıkıyor. Sabahın erken saatlerinde göç yoluna başlayan koyun sürüsü, yaklaşık bir hafta sürecek yürüyüşün ardından yaz aylarını geçirecekleri Munzur Dağı eteklerindeki yaylalara ulaşacak. Yolculuk sırasında bir karayolunu kaplayan yüzlerce koyun, araç sürücülerinin şaşkın bakışları arasında ilerler. Sürü sahibi Sedat Altunel, kış aylarını ilçe merkezinde geçirdiklerini, ilkbaharın gelmesi birlikte sürüyü yaylaya çıkardıklarını söyler.

 

 

          Yaylacılık ve tulum peyniri ile ilgili yaşanan sorunları tespit etmek ve çözümü konusunda öneriler ortaya koyarak sektörün yol haritasını belirlemek için Tulum Peyniri üretiminin önemli bir kısmını üreten şavak Aşireti mensuplarıyla bir dizi röportaj gerçekleştirilmiştir. Erzincan’da yaylacılık faaliyetleri daha çok hareketli bir aşiret olan Şavak Aşireti tarafından yapılmaktadır.

 

 

          Şavak aşireti ya da yaşadıkları yerlerde yaygın olarak bilinen ismiyle Şavaklılar, geleneksel olarak, Tunceli(Dersim) ilinin güney ilçeleri olan Çemişgezek’in doğu ve Pertek’in batı kısımlarındaki köy ve mezralarda yerleşiktir. Geçim biçimleri ağırlıklı olarak göçer hayvancılık faaliyetlerine yaslanan Şavaklılarda, kırsal bir topluluk olma özellikleri hâkimdir. Şavaklıların büyük çoğunluğu kış aylarını genellikle Erzincan ve Tunceli’deki köy ve mezralarda, yaz aylarını yine Tunceli, Sivas, Giresun-Çamoluk, Erzurum ve Erzincan yaylalarında geçirmektedirler.[3]

 

 

          Sözlü anlatımlarda da Şavaklıların Erzincan, Elazığ, Erzurum ve Adıyaman gibi diğer illere özelliklede güvenlik gibi kaygılarla göç ettiklerini görüyoruz.

 

 

          Son yıllara kadar geçimini hayvancılıkla sağlayan Şavak Aşireti mensupları yukarıda sayılan nedenlerden ötürü şehir hayatı ve memurluk gibi devlet garantili işlere yönelmektedir. Tunceli’nin Pertek ilçesinden Erzincan’a gelen Şavak aşireti Otlukbeli hariç özellikle şehir merkezinde Akyazı başta olmak üzere tüm ilçelere yerleşerek yarı göçebe bir hayat yaşamaktadırlar.

 YAYLACILAR

(k-1,k-2,k-3,k-4,k-5,k-6)[4]

          Yaylacılık konusunda söyleşi yaptığımız Şavak aşiretinin üyelerinden Halil Can[5], önce aile geçmişini anlatıyor bize:

 

 

Halil Can ve eşi Safiye Can

          “Baba dedem Süleyman Can bizler doğmadan önce vefat etmiş. Babam, Ali Can, Annem, İsmi Can’dır. Anne dedem Mustafa Yıldırım hayattaydı ve hafızası son derece dinçti. Anneannem Gave Yıldırım da hayattaydı. Kendisine anneanne “Gave” ne demek diye sorardık, Türkçe “keklik” demekmiş. Baba dedem hayatta olmadığı için geçmiş hatıraları Mustafa dedemden dinledik. Anne dedem Mustafa Yıldırım: Tunceli- Çemişgezek/ Sinsur (Payamdüzü) köyünden.

 

İsmi Can

 

          4 kardeşlerdi: Süleyman, Hıdır, Sefer ve Mustafa Yıldırım. Baba dedem Süleyman Can: Tunceli- Pertek/Celedor (Bugurtepe) köyünde mukimmiş. Celedor köyü’nün tarihçesi hakkında şu bilgileri vermektedir. Süleyman Can’dan dinlenilenlerin kendilerine aktarıldığına göre; Şavak Aşireti yerleşmeden önce Celedor köyü Ermeni nüfusun yoğun olduğu bir köymüş. “Çocukluğumuzda Tehcir’den kalan yaşlı Ermeni’ler vardı,” demektedir, Halil Can. Mezarlıkları ayrıydı ve maşatlık denirdi. Celedora ilk yerleşen Potuloğlu, onun iki oğlu Hasan ve Hüseyin’dir. Bugün 500 Haneli olan Celedor’un bu Hasan Hüseyin’in soyundan geldiği bilinmektedir.[6] Celedor köyü, Tunceli il olmadan önce Pertek Nahiyesi’ne bağlı, Pertek Nahiyesi de Elazığ’a bağlıydı. Halen Tunceli’ye bağlıdır.

 

Pertek Kalesi

          Celedor köyünde (eşkıya korkusundan olsa gerek), evler duvar duvara bitişiktir. Evlerde duvardan duvara kapı- pencere açılarak güvenlik sağlanmaya çalışılırmış. Köyün altında büyük dere akar, derenin karşısında Çemişgezek- Pertek Tunceli’yi birbirine bağlayan bir yol bulunurmuş.

          Halil Can’ın köy öğretmeni Celal Oğuz’un anlatımına göre: Şavak Aşireti, Türkistan’dan gelerek Batman- Mardin ondan sonrada Elazığ- Tunceli arasına yerleşmişler. Burada bir tampon bölge oluşturmuşlar.[7]

          Şavak Aşireti, Tunceli’nin Pertek ve Çemişgezek ilçelerinde yerleşikdir. Halil Can’ın hatırladığı Şavak Aşiret kolları: Barov, Celedor, Sinsur, Tıtenik, Noranik, Nısırtu, Kumir’dir. Bunlar Pertek ve Çemişgezek’in farklı köylerinde yerleşmiş kalabalık ailelerdir ve tamamı hayvancılıkla uğraşırlar.

 

Elif Taş

 

          Mustafa Yıldırım[8] anlatıyor: “Dersim İsyanı’nda (1938) yayladaydık. Bizim ve çevremizdeki tüm köyler yakılmıştı. Burada kalamazdık. Sınsur köyünde 1 yıl kaldık. Ondan sonra köyümüze döndük. Dersim olayları sırasında dersimdeki nüfus kütükleri imha edilmişti. İlçe yaşanmaz haldeydi. Keban barajıyla büyük kısmı sular altında kalan köyün ancak küçük bir kısmı köy statüsünde kalabilmiştir. Dersim Harekâtından önce vergi adı altında eşkıyalar gelip hayvanlarımızı vs. alırlardı. Yaylaya kadar çıkarlardı. Babam Tunceli- Kemah arasında peynir götürüp tuz veya buğdayla değiş- tokuş yaparken mallarına el koymak istemişler, vermeyince öldürmüşler. Harekâttan sonra düzen geldi bu tarz şeylerle karşılaşmadık.”

          “Her sene Munzur’un farklı yaylalarına giderdik. Hatta 1920’lerde Erzincan’ın Çimen yaylalarına çıkardık. Yaylaları o zamanın köy ağalarından kiralardık. Her yılın Mayıs ayında çıkılan yaylada 4 ay kalırdık. Günümüzde teknolojideki gelişimin sağladığı imkânlarla artık 6 ay kalınabiliyor”.

          “En yakınımızdaki bir yaylaya çıkmak 10 günümüzü alırdı. Yol boyunca otlakların durumuna göre çadırlarımızı açar konaklayarak devam ederdik.  Her gün sabah- akşam sağım yapılarak peynir yapılır, yaylaya çıkış yolunda köylere vs. satardık. Yaylaya varınca ihtiyaçlar rahat karşılansın diye “kıl çadırlar” su kenarına uygun bir yere kurulur. Bizimle beraber peyniri alacak tüccar da yaylaya gelir çadırını kurardı. Fazla olmamakla beraber büyük baş hayvanda yaylaya çıkarılırdı.

 

 

          “Sabah-akşam iki defa sağım yapılır. Sağım yapılan yer, hayvanların sıcağa kalmaması için çadıra uzak bir mesafede otlağa yakın bir yerde kurulurdu. Sağılan sütler keçi derilerine konarak hayvan veya insan sırtında çadırlara getirilir. Burada süzülerek dev kazanlara konur orijinal şirdan mayasıyla mayalanır. Maya tutuktan sonra küçük süzeklere konarak kelleler haline getirilir. Heybeye koyup tüccarın çadırında terazide kilosu belirlenip fiş alınır. Peynir bitiminde fişler toplanıp 2 aylık bir zaman içerisinde önceden aldığımız avans düşülerek geri kalan paramızı alırdık. İşler bittikten sonra tüccara sattığımız peynirleri de ücreti karşılığında şehirlere (Erzincan’a) indirirdik”.

 

 

YAYLADA YAŞAM

          “Gündüz ve gece olmak üzere çift vardiya çalışan çobanlarımız vardı. Sabah getirilen sürünün sağımı yapılır (bu arada çoban kahvaltısını yapar ve uyku istirahatine geçer) Sağımdan sonra sürü dinlenir öğlene doğru diğer çobanlar onları otlağa çıkarır. Otlatılan sürü, ikindi vakti sağıma getirilir. Buna ikindi sağımı denir. Sağımdan sonra sürü, ertesi sabaha kadar gece otlağa çıkarılır. Tüm işi kadın-erkek beraber yapar. Sağım, mayalama, taşıma, tüccara teslim vs.

          Bunun dışında kadınlar çalı-çırpı ve yanacak dikenleri toplar. 3-4 günde bir sac ekmeği pişirirler. Dere kenarında elbiseleri yıkarlar. Yemek pişirirler, odun ateşinde makarna, bulgur, patates en çok yapılan yemeklerdir. Yoğurt, kaymak, çökelek, ve gurut yapılır. Ayda 2- 3 defa hastalanan koyunlar kesilip kavurma yapılırdı. Hastalanan hayvan çoğalınca etleri tuzlanır açık havada kurutularak yaklaşık 1 yıl boyunca tüketilirdi.

 

 

          Aynı şekilde hayvanlar kırkılır, kırkılan hayvanların yünleri yaylada yıkanır, kurutulur. Dönüşte köye getirilen yünlerden; yorgan, ip ve kökboyalarıyla boyandıktan sonra halılar örülürdü. Bir halı yaklaşık bir ay sürede dokunurdu.”[9]

          Herkes çadırda yatardı. Çadırın zemini tamamen keçeydi. Çadırın bir köşesi mutfaktı. Banyo havanın durumuna göre dışarıda veya çadırda yapılırdı.

          Hastalıkta, hastalığın durumuna göre geleneksel yöntemler, kocakarı ilaçları, “melhem” uygulanırdı. Üşütmüşse toprak ısıtır altına serilirdi. Farklı otlar kaynatılır, onlardan ilaç yapılırdı.

          Hayvanlar hastalanınca, Semiz Otu, kavak kökü, ışkın kökleri kaynatılır hayvan bağırsağındaki parazitler için içirilirdi. Bunların bazıları karnı ağrıyan insanlara da içirilirdi.

          Zaza–Kürt-Alevi köylerinde de yaylacılık yapanlar vardı. Komşuluk ilişkilerimiz iyiydi. Alevi köylerinden tarımla uğraşan daha çoktu. Buğday, arpa, çavdar, yonca yanında en çok tütün ekilirdi.

          Yaylada ölüm olunca belli yerlere gömülürdü. Buralar adeta mezarlık addedilirdi.  Cenazenin, yıkama, kefenleme, namaz gibi ritüelleri yerine getirilip defin işlemi gerçekleştirilirdi. Düğünler 3-4 gün sürerdi. Düğün yemeği olarak koyun eti- pilav verilirdi. Bir düğünde en az 15-20 koyun kesilirdi. 3-4 gün gelen misafirler ağırlanırdı. Başlık parası vardı. Gelin atla giderdi. Kızlar, erkek kardeşten hisse almazdı.

          Yaylada doğum çok olurdu. Komşu kadınların yardımıyla doğumlar yapılırdı. Kum ısıtılır çocukların altına konurdu. Çocuk bezi olarak sağdan soldan bulunan kumaşlar yırtılır ve bez yapılırdı. Çocuklar çok sağlıklıydı. Halil Can; 4 çocuğum yaylada doğdu, hiç sorun olmadı 1 tanesi hastanede doğdu, o da öldü, demektedir.

          Eğitim ve okul işi biraz zordu. Yaylaya gitmeye 1 ay kala okuldan izin alınırdı. Kız çocukları başlangıçta okula gitmezdi, sonradan gönderildi. Köyde ilköğretim okulu vardı. Liseye Pertek’e gidilirdi. On günde bir köye araba gelirdi, o da üstü açık kamyondu, okumak isteyenler Pertek’te kalmak zorundaydı.

 

 

          Havalar soğuyunca,  özellikle Ağustos sonlarından itibaren yorgan altında yatardık. Yayladan iniş Eylül ortalarında başlardı. Tarım yapmaya zamanımız olmadığı için hayvanların kışlık saman- arpa vs. yemini köylülerden alırdık. O zaman ahırlarımız, meralara ulaşım rahat olsun diye köylerin 2 km dışındaydı.

ŞAVAKLILARIN ERZİNCAN’A YERLEŞMELERİ

          Şavaklıların Erzincan’a yerleşmeleri 1970’li yıllarda başlar. O yıllarda meydana gelen sağ-sol ayrışma ve çatışmalarında bulundukları yerlerde sorunlar yaşamaya başlayan aşiret daha güvenli yerlere yerleşme kararı alır. Bunlardan bir bölümü de Erzincan’da çeşitli yerlere yerleşirler.

 

 

          “1970’lerden sonra Türkiye’de yaşanan huzursuzluklar, sağ-sol çatışmaları bizleri de etkiledi. Özelliklede ALEVİ-SUNNİ ayrışmasına dönüşmesi kutuplaşmalara, kavgalara neden oldu. Bu esnada dedemin kardeşinin oğlu Payam Düzü Köy Muhtarı Halil Yıldırım’ı katlettiler.

          Şavak Aşireti genelde MHP’liydi. Herkes kutuplaşma içinde yerini almıştı. Şavaklı gençler, keçilerine ve koyunlarına MHP yazar gezerlerdi. Fakat büyükler işin kötüye gittiğini görünce göç kararı aldılar.

          Erzincan yaylaları elverişli olduğu için 1980’lerde yaya olarak düştük yollara. Amcam Bekir Can 9 çocuğuyla, Babam Alican 6 çocuğuyla Kertah’a (Geyikli Köyü’ne) geldik. Yerleşim yerlerini satın aldık.”

 

Bekir Can

 

          AŞİRET DAĞILDI yarısı Elazığ’a, yarısı Erzincan’a geldi. Kısmen de Adıyaman ve Sivas’a gidenler oldu. Erzincan’a gelenler Otlukbeli hariç tüm ilçelere dağıldılar. Adıyaman’a yerleşenler Barav koludur, Erzincan’la gidiş-geliş yapmaktalar, akrabalık ilişkisi devam etmektedir. 1980 sonrası aşiretin bir kısmı da yerinde, Celedor’da kaldı. Hayatlarını orda sürdürmekteler.

          Yerleştiğimiz Kertah’ta başlangıçta kabul görmedik, yerli halk bizleri istemedi. Ara ara kavgalarımız-nizalarımız oldu. Onlar tarımla, biz hayvancılıkla uğraşıyorduk. Coğrafya her ikisine de hizmet edemiyordu.

 

          Erzincan’a geldiğimizde çağın getirdiği yenilikler, teknolojideki ilerlemeler yaşamımızı kolaylaştırdı. Yük taşımacılığında artık arabalar vardı. Yaylalarımızda enerji, çadırlarımızda sobalar yanıyordu. Yollar Munzur yayla yollarına göre daha iyiydi. Sıkıntılar da yok değildi. Çemişgezek ağalarından kiraladığımız yaylaları,  şimdi devletten kiralıyoruz.  İhale işlerinde yaylayı alan başka, koyun sahipleri- üreticiler başka oluyor. Bu önemli bir sorun olarak yaylacılıkta hala çözülememiştir. İhalelerin direk koyun sahiplerine verilmesi beklentimizdir. Bir başka sorun da Tulum Peynirinin kalitesidir. Doğudan Kars, Erzurum, Ağrı, Iğdır’dan getirilen keçi ve inekten üretilen kalitesiz peynirler, nişasta çökelek vb karışımlarla piyasaya sürülmektedir. Yeterli denetim ve caydırıcı cezalar, tedbirler alınmadığı için Erzincan Tulum Peyniri’nin kalitesi tartışma konusu olabilmektedir. İşin ilginç yanı bunu üreticiler değil, tüccarlar ve aracılar yapıyor.

          Sonuç ve öneri: Yaylacılığın sürdürülmesi, hayvancılığın geliştirilmesi önem arz etmektedir. Yaylalar hayvancılıkla uğraşanlara ücretsiz verilmeli. Boşalan köyler hayvancılık yapan insanlara tahsis edilmelidir. Gerekli önlemler alınmaz, kolaylıklar sağlanmazsa hayvancılık işinin biteceği görünmektedir. Zira gençler, zor olduğu için artık bu işi yapmıyor. Şavaklı gençlerin hepsi okuyor, memur oluyor. Oysa hayvancılık ülke ekonomisi için geliştirilmesi arzu edilen önemli bir sektördür. Yaylacılar, yayla yollarını kendi çabaları ve mali imkânlarıyla yapıyorlar. “Cebimizden iş makinası kiralıyoruz. Dilekçeyle kaç defa müracaat ettik, “Biz köy yollarını yaparız, kanunlarımızda yayla yolu yapmak yok,” cevabını alıyoruz,” diyorlar. Yol, su, elektrik olmayınca hiç bir şey olmaz. Bunlar acilen sağlanmalıdır. Acil hastalıklarda ambulans gelemiyor. Konut yok, hala çadırlarda yaşanıyor. Yaylalar sabit olsa herkes geleceğinden ümit var olarak yatırımlarını yapacaktır. “Yaylaya sabit ev bile yaparız,” diyor, konar-göçerler.

 


REFERENCES/KAYNAKLAR

Kaynak kişiler:

Ramazan Can,1964 Çemişgezek doğ. ilkokul

Mustafa Can, 1972-Erzincan doğ. ilkokul

Elif Can, 1968 Çemişgezek doğ. ilkokul

Çiçek Can, 1966 Çemişgezek doğ. ilkokul

Nurettin Can1976 Erzincan ünv.

İsmi Can 1933 Çemişgezek doğ. ilkokul

Mustafa Yıldırım 1913 Çemişgezek doğ. Okur-yazar

K-1 Halil Can, 1964 Pertek doğumlu, ilkokul mezunu, 10.10.2018 Erzincan

K-2 Celal Oğuz, öğretmen 1935 hozat/ Sörpiyan doğumlu

Erzincan Tarım İl Müdürlüğü verileri, 30.11.2019.

Kaynak: https://nedir.ileilgili.org/yayla

[1] Kaynak: https://nedir.ileilgili.org/yayla

[2] Erzincan Tarım İl Müdürlüğü verileri, 30.11.2019.

[3] Ahmet Kerim Gültekin (1987) Kültürel Kimliklerin Çeşitliliği Bağlamında Özgün Bir Örnek: “Şavak Aşireti” Antropoloji, Sayı: 26, Ankara: Ankara Üniversitesi Dil Tarih, s.30-131

[4] Kaynak kişiler: Halil Can ve çocukları; Ramazan Can, Mustafa Can, Elif Can, Çiçek Can, Nurettin Can

[5] K-1 Halil Can, 1964 Pertek doğumlu, ilkokul mezunu, 10.10.2018 Erzincan

[6] Halil Can

[7] K-2 Celal Oğuz, öğretmen

[8] Mustafa Yıldırım

[9] İsmi Can

TOP