BİLMECELER

Riddles

Dr. Öğr. Üyesi Erdoğan ULUDAĞ

          Bilmeceler tabiat unsurları ile bu unsurlara bağlı hadiseleri; insan, hayvan ve bitki gibi canlıları; eşyayı; akıl, zekâ ve güzellik nev’inden mücerred kavramlarla dinî konu ve motifleri vb. kapalı bir şekilde yakın-uzak münâsebetler ve çağrışımlarla düşünce, muhakeme ve dikkatimize aksettirerek bulmayı hedef tutan kalıplaşmış sözlerdir. Bu sözler, bir takım eğlence, lügaz, muamma ve bulmacalarda da görülen ve dinleyiciye sorulunca ondan halli istenen “bil bakalım” veya “ol nedir ki” ifadelerinin bir bakıma geniş tarifidir (Elçin, 1986: 607).

          Akla gelebilecek hemen her şeyin adını söylemeden, bazı niteliklerini soru şeklinde içine alan ve daha çok manzum olarak düzenlenmiş, onun ne olduğunu üstü kapalı bir şekilde dinleyene veya okuyana bırakan sorular diye tarif edebileceğimiz bilmeceler halk edebiyatımızın mahsulüdürler (Bayraktar, 1994: 13).

          Diğer anonim türlerinde olduğu gibi bilmece türünün de çok eski zamanlara dayanan bir geçmişi vardır. Yazılı hale getirilmedikleri için zaman itibariyle eski bilmecelerle bugünkü bilmeceler arasında bir bağlantı kurmak oldukça zordur. Dilimizde yaşayan bilmeceler ise hiç şüphe yok ki bu eski bilmecelerin mantığı ile türemiştir.

           Bilmece, genel isminin yanında; ‘tanıtmaca, atlı mesel, atlı hekat, tanımalı hekat, bilmeli matul, macal, metal gibi’ tabirlerle de anılmaktadır.

           Bilmeceler, hoşça vakit geçirmek için çocuklar ve büyükler arasında tertiplenen bir oyun olarak nitelendirilse bile bunlar daha çok zeka oyunu, insanı düşünceye sevk eden bir gelenek, ezberini, kelime hazinesini artıran ve insanı, eşyanın özellikleri üzerinde düşünmeye sevk eden halk edebiyatımızın mahsulleridirler.

           Erzincan’da bimecenin söyleniş biçimi olarak “Hekat” kelimesi kullanılır. Hekatın 2 şekli vardır; “Tanımalı hekat” ve “Dinlemeli hekat”. Tanımalı hekat bilmece olarak, dinlemeli hekat ise bildiğimiz hikâye karşılığıdır. Bilmecelerin belli söyleyicileri yoktur. Genellikle kadınların tekelindedir (Kara, 1979).

 

            Erzincan’da çok sık olarak söylenen bilmecelerden bazıları şunlardır:

 

 Açıldı sandık, döküldü fındık. (Keçi ve Pisliği)

Ağır açık alamet, dibi kızıl kıyamet, yaş koydum kuru çıktı, Sallualâ Muhammet. (Tandır-Ekmek)

Ağır taşı silktim, çakıl taşı döktüm. (Ay ve Yıldızlar)  

Ağzından yer, gözünden döker. (El makinası)

Aha mısın, vaha mısın? Katmer katmer kaha mısın? Sebte sırık, sırma bıyık, yeni yetişen isbaha mısın? (Soğan)

         Ahı geldi mahı geldi, dümdüz meydanı geldi, mermer sultanı geldi, sonunda bir Arap geldi, hepsini sildi süpürdü. (Sini altlığı-Sini-Ekmek-Yemek-Su-Kahve)

Ak sakallı dedeler, elleri gel gel eder, ayakları çabalar. (Dokuma tezgahı)

Alaca bulaca, attım yamaca. (Heybe)

Alan giymez, giyen bilmez. (Kefen)

Alçacık boylu, kadife donlu. (Patlıcan)

Aldır abası, yeşildir küpesi, bunu tanımayan eşşek sıpası. (Soğan)

Allah yapar yapısını, kullar açar kapısını. (Karpuz)

Allah’ın emrinde, kulların feylinde, altı ayağı var, kuyruğu belinde. (Terazi)

Allahu Ekber deresinden, bir kıl bitmiş arasından, porsumuş porsumuş çıkmış, iman onun arasından. (Buğday-Başak)

Altı camuş yüz keçiyi, hoca beş öğün minareye çıkarır indirir. (Ayakkabı)

Altı deri, üstü deri yedi adamdan ileri. (Körük)

Altı perçin, üstü perçin. İçinde şah güvercin. (Göz)

Altın araba, gümüş tekerlek, gider ekerek, gelir sekerek, fındık ekerek, pamuk dökerek. (Ay-güneş-dolu-kar)

Arabadan atladı, şalvarı patladı. (Domates)

Attım tekerlendi, kestim şekerlendi, balınan badem, bir güzel adem. (Kavun)

Ayakları su içer, üstünden gelen geçer. (Köprü)

Azeden aze, güllerden taze, sedef parmak, gümüş tırnak; sen bu güzelin neresinden öpersin? (Fare)

Baba der başım, ana der belim, çocuklar der her yanım. (Direk-Harmı-Mertek)

Bacada batman, kapıda kotman, dağda dileyman, suda Süleyman. (Loğ-Köpek-Geyik-Balık)

Bacadan baktım anam top oynıyı. (Hamur küntlemek)

Bacadan baktım annem bir sele basak yuyıy. (Kaşık)

Bacadan baktım, elimi takdım. (Yayık)

Bacadan düşdüm mereğe, anlım değdi direğe. O nasıl molladır ki, elin attı küreğe. (Ay Işığı)

Bağlarsın gider, çözersin durur. (Ayakkabı)

Başı yeşil emir değil, sırtı kara kömür değil, içi beyaz peynir değil. (Turp)

Beli eğilir, yamaca dizilir. (Tüfek)

Ben giderim o gider, arkam sıra tin, tin eder. (Baston)

Ben giderim o gider, ben dururum o durur. (Gölge)

Ben giderim o gider, önüm sıra tin tin eder. (Sakal)

Benim bir kutum var, içinde iki türlü otum var. (Yumurta)

Benim bir şeyim var, dağı taşı dolasın gelir, ağzı açık kalır. (Çarık-Ayakkabı)

Benim bir şeyim var, kırk gözü var (Çarık)

Beş kardeş bir kuyu işler. (Çorap şişi)

Beş kardeş birbirini kovalar. (Tığ-Şiş)

Beş kardeş birbirinin yükünü alarak tepeye çıkar. (Çorap-Tığ)

Bıdıligim vıy vıy. (Dadaş dikeni)

Bıdıliğim bin gözlü. (Tükürük)

Bir ağacı oymuşlar, içine dünyayı koymuşlar. (Radyo)

         Bir köprüden üç can geçti. Biri baktı, bastı geçti. Biri, baktı, basmadı geçti. Biri de ne baktı ne bastı geçti. (Anne-Kucağındaki ve karnındaki çocuk)

         Bir kuru kafa, attım ırafa. içi tatlı maymun suratlı. (Nar)

         Bir kuş geldi, ah dedi, vah dedi. Bu dünyada üç şey yok dedi. (Ölüme çare-Denize köprü veya göğe katır kulunulamaz)

         Bir kuş gelir Eğin’den, selam alır beğinden. O nasıl bir kuştur ki, yem yer göbeğinden. (Değirmen)

Bir küçücük kındıra, beğleri attan indire. (İdrar)

Bir küçük fil taşı, dolanır dağı taşı. (Göz)

Bir küçük min taşı, dolaşır dağı taşı. (Göz)

Bir salkım üzüm bir evi doldurur. (Lamba-Işık)

Bir sinide iki tavuk, biri sıcak biri sovuk. (Ay-Güneş)

Bir tabak şeker, dünyayı eker. (Yıldız)

Bir taş attım elmaya, elma dalda kalmaya, öyle bir silah kuşandım ki, değme yiğit almıya. (Nikah)

Bitmezi kuzlamaza yüklemişler, anlamazın bacasından geçirmişler. (Tuz-Katır-Lal adam)

Biz biz, bizidik, yüzbin tane kızidik, gece oldu dizildik, gündüz oldu silindik. (Yıldızlar)

Biz biziz, üç kardeşiz, kimimiz havayı, kimimiz deryayı, kimimiz karayı gezeriz. (Cemreler)

Biz, biz bizidik, otuz iki kızıdık, ezildik, büzüldük, bir sıraya düzüldük. (Diş)

Bodik kaşık, duvara yapışık. (Kulak-küpe)

Bu kişi nasıl kişi? Hayırdır bunun işi. Kendisi erkek ama, böğründen biter dişi. (Adem-Havva)

Buradan vurdum hızınan, on iki yıldızınan. Atmaca doğan gibi, acısı soğan gibi. (Yıldırım)

Canlı kaçar, cansız kovalar. (At arabası)

Cıngır, mıngır tas, birin kaldır, birin bas, cıngıl oğlu hasta, canı kafeste. (Saat)

         Çakırman’dan ay doğar, aşık aşığı boğar, annesi kız iken, kızından oğlan doğar. (Gül ile tomurcuk)

Çarşıdan alınmaz, mendile koyulmaz, tadına doyulmaz. (Uyku)

Çın çın hamam, kubbesi tamam, bir gelin aldım babası imam. (Saat)

Çıp çıp çimer, kazığa biner. (Tehne-Bulaşık bezi)

Çimer çimer, çiviye biner. (Elbezi)

         Dağ başında amir idim, yeşil başlı memur idim, felek beni şaşırdı, ahırlara düşürdü. (Sakkovul-Ahır süpürgesi)

Dağdan gelir, taştan gelir, eğerlenmiş arslan gelir. (Sel)

Dağdan akıttım, büke sıkıttım. (Para ve kese)

Dağdan gelir adam ile, ağzı dili yok, konuşur adam ile. (Mektup)

Dağdan gelir arpacuk, ayakları çarpacuk. (Arı)

Dağdan gelir dağ gibi, kolları budak gibi, eğilir su içmeğe, bağırır oğlak gibi. (Kanı arabası)

Dağdan gelir seke seke, kuru üzüm döke döke. (Keçi)

Dağdan gelir taştan gelir, başı püsküllü eniştem gelir. (Işkın)

Dam altında teke bağlı, boynuzları köke bağlı. (Kabak)

Dam üstünde dana oynar. (Dolu)

Dedim deve, girmez eve, kes boynunu, girsin eve. (Ambar)

Değirmende tuzsuz pağaç, dürttüm ağaç, düştü pağaç. (Bal-Petek)

Derenin o yüzü, bu yüzü, İçinde geyik izi. (Kitap)

         Deryada bir kavak, dalsız budaksız, üstüne bir kuş konmuş dilsiz damaksız. Ben o kuşu vururum, topsuz tüfeksiz. (Gönül)

         Dışı katık, içi kütük. (Zeytin)

         Dışı kazan karası, içi peynir mayası. (Kestane)

         Dışı yeşil içi al valalar, içindeki çifte çifte balalar, akıllılar tanıyalan büleler, akılsızlar şaşıralar kalalar (Akılsızlar kazık ola kalalar). (Karpuz)

Dik durur otlar. (Cevap Kendisi)

Doksan dokuz cemaat, iki müezzin, bir imam. (Tesbih)

Dolana dolana çıkar, bağıra bağıra iner. (Minare-Hoca)

Dört asma, dört basma, iki dikme, bir sallama. (İnek Kuyruğu-Ayakları, Memesi, Boynuzu)

Dört ayaklı, kıça meraklı. (Sandalye)

Dört kardaş bir kuyuya taş atar. (İnek ve Memesi)

Dumanı tüter, istersen gider. Balık değildir, denizde yüzer. (Gemi)

         Duvar dibi çör, çöp, iki serçenin gözü dört, orak eğri, kan kırmızı. Koyun kuzular şişek olur, bunu tanımıyan eşşek olur. (Kendisi Cevap)

Eğri burunlu cızılar, tarlalarda sızılar. (Tırpan)

Ektim elberi, bitti dilberi, tencük gel beri. (Darı)

Ektim nohut bitti söğüt. Yaprağı dut, kendi armut.  (Pamuk)

El eker, dil döşürür. (Mektup)

Elemeden yoğurur, gün aşırı doğurur. (Tavuk)

         Elif Cim’e ne dediyse dedi. Cim de kaf’ı aldı,  mim’e götürdü. Mim de Ü’ye dağıttı. (Elif-Allah, Cim-Cebrail, Kaf-Kur’an, Hz. Muhammet, Ü.-Ümmet)

Elim kadar tahta, dağdan domuz indirir. (Tarak-Bit)

Erzincanlı, eli (yüzü) fincanlı, anasının karnında kızı iki canlı. (Kayısı-çekirdeği)

Eşeği yükledim, değirmene yolladım. Yükü girdi, kendisi girdi, poççiği girmedi.  (Yemekle kaşık)

Etten kantar, altın tartar. (Kulak-küpe)

Fini fini, küçük sini. (Mercimek)

Gece harman, gündüz tığ. (Yatak)

Gıldirik tepede tay otlar. (Ustura)

Gider gider izi yok, Kör Osman’ın gözü yok. (Bit)

Gider gider izi yok, Köroğlunun gözü yok. (Uçak)

Gök altında yaşlı taş, gelene de hoş gidene de. (Cami)

Gök gürler, karaman çatlar, akkuş döne döne otlar. (Değirmen)

Gökten düştü, yere yapıştı. (İsim)

Gökten gelür helür melür. Vur başına otur gemür. (Ceviz)

Gökten iner yeşil demir, ortasında halka demir var, başına otur kemir. (Ceviz)

         Gökten yağar mozmoz suyu, onu kimseler içmez. Culfa dokur lali keten,  onu kimseler giymez. (Gözyaşı-Örümcek-ağı)

         Hacılar hacca gider, ceht eder gece gider, yir yumurta içinde, binlerce cüce gider. (Gök ve Yıldızlar)

         Hakkun hâmiden, şaka laklak, şaka laklak. Ne yerdedir ne gökte, ne münafık bir yerde. (Ayna)

Hamam, hamam, kubbesi tamam, bir gelin aldık, babası imam. (Saat)

Han kapısından sığmaz, fındık kabuğunda gizlenir. (Cevabı kendisi)

Hanım içerde, saçı dışarda. (Mısır)

         Hatalar, matalar, iki sincan, bir deliğe götatar. Kaltik oğlu Süleyman’ın koltuğundan kan atar. (Çeşme-Pınar)

Hekat hekat höktü, çamur döktü, çekerken kabuğu koptu. (Havuç)

İki ayaklı fil, ortasında dil. (Terazi)

İki merek, bir direk. (Burun)

İki yandan ark akar, bir yandan oluk akar. (Pekmez cenderesi Dancek)

İlidi ilidi,, dış kapının kilidi, yatsıdan sonra bize gelen kim idi? (Uyku)

İnim inim iniler, cümle alem dinler. (Davul)

İyi demir tek göz, yaşla yaşla sok, girmezse gine yaşla gine sok. (İğne-İplik)

Kadirim Allah kaskatı, Sübahan Allah, sip sivri, ortasında özü var, tepesinde gözü var. (Minare)

Kanatlıdır, kuş değil, boynuzludur, koç değil, dört ayağı dolu gider, iki ayağı boş değil. (Mayıs Böceği)

Kapıya çıkma, seni görür tepeler. (Cevap Kendisi)

Kapkaraca, dipdirice, dıngılı verir, beni görünce. (Pire)

         Kara geven, kara gevenin altında kıra geven, kıra gevenin altında ışılar, ışıkların altında mışılar, mışıların altında ev yıkan. (Baş-saç, kaş, göz, burun, ağız)

Kara kuzu, üstü yazı, doktor kızı, çeker sızı. (Sülük)

Kara öküz gitti gelmez, sarı öküz yattı kalkmaz. (Duman-Ateş

Kara tavuk gaggılar, kanatları şakkılar. (Kanatlı kapı)

Kara tavuk, karnı yarık.(Ocak-Şömine)

Kardan beyaz, kömürden kara.(Alaca karga-Saksağan)

Karnı tok, gölgesi yok. (Cah-Yer Banyosu)

Karşıda yiğit, elinde divit. (Mısır)

Karşıdan baktım taş, yanına gittim dört ayak bir baş. (Kaplumbağa)

Kat kat idi sarı rengi, ağzı kıllı, burnu kıllı, acı yollu bir kişi. (Soğan)

Kendisi deriden, kulakları demirden, kızları gelinleri su üstünde yürüten. (Tef)

Keser sapı, kel kitabı, beş yaprağı, beş çiçeği. (Bilek-El)

Kırk parmak, kırk tırnak, iki can, bir nefes. (Hamile Kadın)

Kırmızı şeker beni yanına çeker. (Kuşburnu)

Kışın oturur, yazın kalkar. (Soba)

Kum koydum, kuyruk dikildi. (Tava)

Kuyruğu kendirden,  kendisi demirden. (İğne-iplik)

Kuyruklu kumbara, zahire taşır ambara. (Kaşık)

Kuyu, kuyunun içinde suyu, suyun içinde yılan, yılanın ağzında mercan. (Gaz lambası)

Küçücük kuşlar dereyi taşlar, kendine yığar, ellere bağışlar. (Arı-Bal)

Lap lap ayaklı, küçük kulaklı. (Deve)

Mavi atlas, iğne batmaz, makas kesmez, terzi dikmez. (Gökyüzü)

Melemez melemez, tandır başına gelemez, gelse de geri dönemez. (Yağ)

Men men ayaklı, menteşe dudaklı, dordor yüzlü, divane gözlü. (Deve)

Men men içinde, men gön içinde. Ne mollalar yazmış, ne de kitap içinde. (Alın yazısı-Kader)

Mermerdi mermerdi, kız duvara dayandı, mermendisi gelmeyince, kız duvardan inmedi. (Kilit-Anahtar)

Mesel mesel maliki, oğlu kızı on iki, mesel beyin avradı, ağzını dilini bağladı. (Oruç)

Nereye gidiyorsun uzun kız, sana mı kalmış kıçı yanmış. (Ateş ile tencere)

O yanı duvar,  bu yanı duvar, içinde kır atlı kovar. (Yayık)

O yanı mermer, bu yanı mermer. İçinde hanım terler. (Dil)

O yanı tahta, bu yanı tahta, İçinde kanlı kahbe. (Kılıç)

O yanı tahta, bu yanı tahta, orta yeri kanlı kahbe. (Bıçak)

Ocağa sac koydum, geleni gideni aç koydum. (Ramazan)

Ocak başında oturur, karnını küle batırır. (Demlik)

Ot yer su içmez. (İpek böceği)

Pat pat üstüne, pat onun üstüne, en küçüğü de onun üstüne. (Hayvan Pisliği)

Sakallı etten, burnu kemikten, öter fettan fettan. (Horoz)

Sarı tavuk dalda yatar, dal kırılır yerde yatar. (Ayva)

Sarıdır safran gibi, okunur Kur’an gibi, ya bunu bileceksin, ya bu gece öleceksin. (Altın)

Seküde sektim, altın küpe döktüm. (Hamur ve tandır)

Sen de de var, ben de de var, bir kuru dalda da var. (İsim)

Sıcakta donar, soğukta erir, bilin bakalım bu nedir? (Tuz)

Sıklığa girdim,  sık kuşu tuttum, etini yedim, kemiğini attım. (Üzüm)

Sıra sıra odalar, birbirini kovalar. (Tren)

Siyahtı kırmızı oldu, misafirin gönlünü aldı. (Çay)

Suda balık, kuyruğu yanık. (Gaz lambası-Fitil)

Şıp , sen de gel, şıp, sen de gel. (Damla)

Tam tam bu kadar, tam tam su kadar, kıçı su testisi, ortası bu kadar. (Abdest leğeni)

Tap şurda, tap burda, tap kapının arkasında. (Süpürge)

Tencereyi kapakladım, dört yanını saçakladım. (Göz-Kirpik)

Teptim tekerlendi, öptüm şekerlendi, balınan badem, bir güzel adem. (Baklava)

Uzun kavak, dibi çorak. (Mum)

Uzun kuyu, cumbul suyu. Çeken ölmez, içen ölür. (Tüfek)

Uzun ok, gölgesi yok. (Yol)

Uzun uzun urganlar, ucunda demir hanlar. (İğne-iplik)

Uzundur boyu, darıdır deliği, cırtın oyunu, cırtın oyunu. (Minbar)

Uzundur oluk gibi, kördür çıralık gibi, ne ağaçlara çıkarsın, yolunmuş tavuk gibi. (Tilki)

Yedi delikli tokmak, bunu tanımayan ahmak. (Baş)

         Yedi kardeş bir araya gelmişler, beyaz beyaz patıskalar giymişler, niye giydin diye sormuşlar, demir değnek ile döğmüşler. (Sarımsak)

Yer altında yağlı kayış. (Yılan)

Yer altında yıldız geçer. (Saban demiri)

Yer altından gelin gider. (Saban demiri)

Yer altından yılan gider, beş parmağım haliyet gider, aldım ele, çaldım yere, Allah belasını vere. (Sümük)

Yeşil ehramlı, ak küpeli. (Dut)

Yeşil manto, kırmızı kazak, siyah düğme. (Karpuz)

Yol üstünde düğlü bohça. (Lahana)

Yol üstünde kilitli sandık. (Mezar)

Yurtlar, yurtlar Yusuf’umu yiyen kurtlar. Tırnağından su içer, tepesinden yumurtlar. (Buğday)

Yük altında yumak sarar. (Kedi)

Yük üstünde yarım kete. (Ay)

 


REFERENCES/KAYNAKÇA

BAYRAKTAR, M. (1994). Kültürel Yönleri ile Anam Babam Erzincan, Aydoğdu Ofset,  Ankara.

DİLÇİN, C. (1999). Örneklerle Türk Şiir Bilgisi, TDK Yay. Ankara.

ELÇİN, Ş. (1986). Halk Edebiyatına Giriş,  Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara

GÜZEL, A. ve TORUN, A. (2003). Türk Halk Edebiyatı El Kitabı,  Akçağ Yay. Ankara

KARA, R. (1979). Erzincan bilmecelerinden örnekler, Erzincan Mengüceli Dergisi, 1 (3,4), 6-7.

KOMİSYON (2004). Erzincan, Üzümlü (Cimin), Doğu Yay. Erzincan.

KURNAZ, C. (2006). Eski Türk Edebiyatı, Bizim Büro Yay. Ankara.

MACİT, M. ve SOLDAN, U. (2017). Edebiyat Bilgi ve Teorileri El Kitabı, Grafiker Yay. Ankara.  

SARIÇİÇEK, F. (2008). Her Yönüyle Karakaya (Keleriç), Karakaya Belediyesi Yay., Erzincan

UÇAR, M. (1998). Erzincan Örf ve Adetlerimizden Bir Demet, Erzincan Belediyesi Yay.

TOP