ERZİNCAN’DA ZİYARET KÜLTÜRÜ

Wisiting Sight Culture in Erzincan

Sinan TANRIVERDİ-İnan TANRIVERDİ

“Kutsalın kendini bir ‘taşta’ ya da bir ‘ağaçta’

dışa vurması, bir tanrıda dışa vurmasından

ne daha az gizemli, ne de daha az ilgiye değerdir.

Gerçekliğin kutsallaşma süreci hep aynıdır;

sadece bu kutsallaşmanın insan bilincinde aldığı

biçim değişir.”[1]

GİRİŞ

         Ziyaret olgusu, Erzincan Halk Kültürünün başat unsurlarından birisidir. Ziyaretler başta Aleviler olmak üzere geniş halk kesimi tarafından temel dini unsurlardan birisi olarak görülmekte, ulûhiyet halkasının bir parçası olarak algılanmaktadır. Bunda İslam öncesi inançların yansıması açık olarak görülmekle birlikte temel etkenlerden birisi de evliya kültüdür. Bilindiği üzere nübüvvet devrinin sona ermesi ile birlikte velayet dönemi başlamıştır. Özellikle Aleviler bu ziyaretlerde yatan zatları bu velilerden saymakta ve dinin canlı yanın yani devamlılığının bir parçası olarak görmektedir. Özellikle Aleviler tarafından tenasüh, hulul ve ölümsüz İmam inancının bir sonucu olarak bu ziyaretler Hz. Ali veya soyu ile ilişkilendirilmekte ve tıpkı ilişkilendirildikleri bu zatlar gibi hürmet görmektedirler.

         Erzincan’da bulunan hemen hemen her köyde en az bir ziyaret bulunmaktadır. Bu ziyaretler çoğunlukla “24 evliya dört yandan Erzincan’ı gözler”[1] sözünü haklı çıkarırcasına Erzincan Ovasını çevreleyen dağlar üzerinde ve eteklerinde kurulmuştur. Kaldı ki bu dağların (başta Munzur Dağları olmak üzere) bir bölümü de bizzat kutsal sayılmaktadır. Bu konumlanmanın temel sebeplerinden birisi Cumhuriyet öncesi demografik yapıyla ilgili olmakla birlikte diğer sebepleri ise doğanın en canlı kısmını oluşturması nedeniyle dağlara yüklenen anlam ve tabiat inancıdır. Bunlarla birlikte güvenlik endişesi de önemli bir etkendir. Bu anlamda Ermişlerin kendilerine yüksek mekânları seçmesi ve bu mekânların neredeyse Erzincan ovasının tamamını gördüğü dikkatte değerdir. Bu da bu mekânların tesadüfî olarak seçilmediğini, bir stratejinin sonucunda özel olarak belirlendiğini gösterir.

        Büyük ihtimalle bu dağlar o dönem için devletler tarafından askeri gözetleme yerleri olarak da kullanılmaktaydı. Hem yüksek oldukları için büyük kuvvetlerce ulaşılması zor yerler olmaları sebebiyle hem de tüm geçiş yollarına hâkim noktalarda bulundukları için düşman hareketlerinin kolayca fark edileceği yerlerdir. Ticaretin de bu yollar üzerinden aktığı unutulmamalıdır. Aynı zamanda bu yüksek dağlar birbirini gördüğü için haberleşmenin kolayca sağlanmasına da imkân tanımaktadır. Özellikle Şah İsmail’e bağlı Kızılbaş komutanların dinsel yönü (dedelik, seyitlik gibi) bulunduğu göz önünde bulundurulduğunda bu iddiamızın gerçekliği daha iyi anlaşılacaktır.

         Ziyaretçilerdeki Tanrı algısı veya Ziyaret yeri ya da kişisi ile Tanrı arasında kurulan ilişki ziyarete bakış açısını ve kutsiyet derecesini etkilemektedir. Örneğin bazı hayvanlar Tanrı’nın veya evliyanın evcil hayvanı, yardımcısı ya da cezalandırma aracı olarak kutsanırken bazıları ise don değiştirmiş Tanrı veya Tanrısal bir özellik almış varlık olarak kutsanır. Kaldı ki ziyaretler, mekânda bulunan bütün unsurları ile beraber kutsanmaktadır. Kutsalın her bileşeni tüm kutsalı temsil eder. En yalın halde bile kutsallıktan bir yansıma görülür. O an orada bulunan her şey ziyaretin bir parçası, gerçekleşen her olay ise ziyaretin kerametidir. Örneğin bir göl, bir ırmak içerisinde bulunan balıklar, yılanlar ve yosunlarla beraber kutsal bir bütündür ve bu bütün her haliyle, her parçasıyla dokunulmazdır, mübarektir. Eğer bir keramet umuluyorsa bu unsurların hepsinden birinden umulur. Kutsalın kendini bir taşta, ağaçta dışa vurması arasında bir fark görülmemektedir. Bu nedenle bu unsurlardan birine yapılacak olan en küçük müdahale ziyarete yapılan büyük bir hakarettir.

         Ziyaretlerin birçoğunun etki alanı ve bilinirliliği kurulu bulunduğu köy ve bu köy çevresi ile sınırlıdır. Ancak daha geniş etki alanına sahip ziyaretler de bulunmaktadır. Aziz Baba, Başköylü Hasan Efendi, Büklü Dedeler bu ziyaretlerin başında gelmektedir. Bazı Türbelerde meftun Evliyalar ise tasavvuf akidesi ve literatürü içerisinde önemli bir konuma sahipken kurulu olduğu bölgedeki halk üzerinde aynı duyarlılık görülmemektedir. Hıdır Abdal, Derviş Cemal buna örnektir. Bununla birlikte eski önemini yitirmiş ve hatta yeri dahi unutulmuş ismi sadece hafızaların derinlerinde kalmış ziyaretler de bulunmaktadır.

         Erzincan’da bulunan ziyaret mekânlarını iki kategoriye ayırabiliriz. Bunlardan birincisi evliya türbe ve yatırları ikincisi ise doğa varlıklarıdır. Evliya türbelerinde bulunan zatların genelde Hz. Ali soyunda geldiğine inanılmaktadır. Sadece halk arasında Aziz Baba veya Deli Eziz olarak adlandırılan zat Ehl-i Beyt soyundan değildir. Ancak göstermiş odluğu kerametler ile halkın bilincinde evliyalaşmıştır. Doğa unsurları ise genelde suyla alakalı varlıklardır. Örneğin göller, su kaynakları en çok kutsanan varlıklardır. Bu varlıkları kutsal ağaçlar ve yüksek dağ-tepe zirveleri takip etmektedir. Bununla birlikte Hz. Ali ve Hızır başta olmak üzere evliyaların izlerini taşıdığına inanılan mekânlar da bulunmaktadır. Hz. Ali’nin yaslandığı kaya, atının ayak izleri gibi.

 

EVLİYA TÜRBELERİ

         Erzincan’da buluna ziyaretlerin önemli bir kısmını evliya türbeleri oluşturmaktadır. Bu evliyaların birçoğu ise Ehl-i Beyt ile ilişkilendirilen kişilerdir. Yaptığımız araştırmalar 11’inci yüzyıldan itibaren sürekli bir sirkülasyon olduğunu göstermektedir. Evliyaların önemli bir kısmının ise önemli bir Alevi ocağı olan Kureyşan Ocağı’na mensup olduğu görülmektedir. Kureyşan Ocağı yoğunlukla Tunceli merkez, Mazgirt ve Nazımiye ilçelerinde meskûndur. Ocak mensupları bu ilçeler dışında, özellikle Tercan ve Çayırlı ilçelerindeki köy ve mezralarda da yağın olarak ikamet ederler. İlk yerleşim yerleri Nazımiye’nin Düzgün Dağı etekleri olmasına rağmen neredeyse Ovacık’tan Erzurum’a kadar her tarafa yayılmışlardır. Dolayısıyla bu ocak diğer ocaklara göre tartışmasız bir şekilde daha yağın bir alanda meskûn ve daha geniş bir ilişki ağına sahiptir. Bölgedeki inanç trafiğinin neredeyse yarısını kontrol ettikleri gibi, cem esnasındaki trans hali, ateşle olan ilişkileri (çıplak elle yanan ateşi söndürme, yanan ateşin içerisine girme vb.), kehanetleri ve bunun gibi birçok hâl ve tavırları ocak mensuplarını ön plana çıkartmaktadır.[2]

          Kureyşan Ocağı mensupları kendilerinin asıl yurdunun Bağdat’ın Kureyş Mahallesi olduğunu belirtmektedirler. Buradan Urfa’ya (ki Büyük Baba Kureyş’in türesi buradadır) ardından Konya Akhisar’a geldiklerini iddia ederler. Akhisar’a yerleşen zat yine Baba Kureyş lakabıyla anılan ve hem İslam tasavvufunda hem de Alevi mitolojisinde önemli bir yere sahip olan Seyyid Mahmut Hayrani’dir. Seyyid Mahmut Hayrani göstermiş olduğu kerametler ile Hacı Bektaş Veli’nin amcasının oğlu olması ile bir adım ön plana çıkmıştır. Yine Hacı Bektaş’tan sonra Bektaşiliğin en önemli figürü olan Abdal Musa’nın (aynı zamanda kuzendirler) kız kardeşi ile evli olması Seyyid Mahmut Hayrani’nin önemine yapılan bir atıftır. Bu evlilikten Alevi mitolojisinin temel yapıtaşlarından birisi olan Düzgün Baba dünyaya gelmiştir. İşte bugün türbesi ziyarete dönüşmüştür ve birçok zat bu soydan gelmektedir.

 

TÜRBE ZİYARETLERİNDE GÖZLEMLENEN RİTÜELLER

 

“Bunalıma düşmüş kimi dinsel bilinçlerin,

başka yoldan ulaşamadıkları manevi durumlara

erişmek üzere, tarihsel bir sıçrama yapmaları

her zaman olanaklıdır.”

Mircea ELİADE

         Ziyaretçiler, ziyaretlerini gerçekleştirirken bir takım ritüeller uygulamaktadırlar. Bu ritüellerin bir kısmı Ziyarete duyulan saygının gereğiyken bir kısmı da tutulan dileklerin gerçekleşmesi için yapılan veya gelecekten haber alma gayesiyle yapılan ritüellerdir.

Mum Yakma

         Mum yakma temel ziyaret ritüellerindendir. Mum yakılır ve dilekler yanan ateşin huzurunda yapılır. Böylece gökyüzüne doğru yükselen ateşle beraber tutulan dilek de yükselerek gökyüzündeki kutsal makama iletilir. Burada ateş bir taşıyıcı konumundadır. Bu inanışın İslami öğeler taşımadığı açıktır. Ateşin kutsallığına olan inançların ve kutsal ocak anlayışının bir tezahürüdür.

Lokma

         Ziyaret yerine eli boş gitmemek temel kuraldır. Yani ziyarete mutlaka bir adak/sunakla gitmek gerekmektedir. Aksi takdirde ziyaretin tepkisiyle karşılaşılabilir. Sunulan adak genellikle lokma adı verilen hamur işi bir yiyecektir. Mayalanmış hamurla yuvarlak bir tepside yapılır. Dağıtılmadan önce dede tarafından dualanır ve üç parçaya bölünür. Elle bölünmesi şarttır. Bıçakla bölünmemesi gerekir. Burada amaç hem adağı yerine getirmek hem de birlik beraberliğe vurgu yapmaktır. Genelde bir tehlikede kurtulunduğunda, kötü bir rüya görüldüğünde ve bir dileği yerine geldiğinde lokma dağıtılır.

Kurban

         Ziyarete dilenilen dilek yerine geldiğinde eğer bir kurban adanmışsa bu kurban getirilerek ziyarette kesilir ve orada pişirilerek gelenlere dağıtılır. Bu kurban genelde küçükbaş bir hayvandır. Kurban dedenin duası eşliğinde kurban sahiplerinin dara durması ile kutsanır. Duanın ardından kesim yapılır. Kurbanın pişirilmesine kazan kaynatmak denmektedir.

Teberük

         Ziyaretten alınan bir taş, biraz toprak gibi şeylerdir. Bir tutam toprak alınarak yenilir veya evde bir yerde eve uğur getirsin, kötü ruhları ve gözleri evden uzak tutsun diye özel yapılan bir kabın içinde yüksek bir yerde saklanır. Bazen muska şeklinde yapılarak boyuna asıldığı da olur. Yenilen toprağın şifa getireceğine inanılmaktadır.

Taş Yapıştırma

          Küçük bir taş alınarak ziyaret yeri türbe ise sandukanın düz zeminine; değilse ziyaretin çevresinde bulunan bir kaya veya betonun düz zeminine tutturulmaya çalışılır ve dilek dilenir. Eğer dilek gerçekleşecekse taşın düz zeminde duracağına inanılır. Taş tutmazsa eğer dilek gerçekleşmeyecek denilir.

Eşik Öpme ve Türbeye Sırt Dönmeme

         Ziyaretçi türbenin eşiğini Allah-Muhammet- Ya Ali diyerek üç kere öper ve dizlerinin üzerinde ziyaret makamının bulunduğu yere gelir. Asla kabre sırt dönülmez. Bununla beraber eşiğe basmak da büyük günah sayılır.

Ziyarette Uyumak

         Ziyaretçiler ziyaret mekânında uyuyarak rüya görmek isterler. Böylece gelecekle ilgili bir kehanet veya dileği ile ilgili bir gelişmeyi rüya aracılığı ile bilmek isterler.

İp Bağlama

          Ziyaretçiler dileklerini diler ve yanlarında getirdiği bir ip parçasını veya bez parçasını ziyarette buluna bir ağacın dalına veya orada ip bağlanması için hazırlanmış bir direğe bağlarlar. Bu ipin dilek dileyen kişinin kendine ait olması gerekir. Başkasından alınan iple dilek dilenmez.

 

TOP