REFAHİYE ÇUKURÇİMEN KÖYÜ ALİ HAYDAR DEDE ZİYARETGÂHI

Refahiye Çukurçimen Village Ali Haydar Dede

                                                                                   Doç. Dr. Yusuf BABÜR

Çukurçimen Köyü’nün Konumu ve Ali Haydar Dede Türbesinin Durumu

Erzincan merkezine 65 kilometre mesafede olan Çukurçimen Köyü, Refahiye ilçe merkezine ise 26 kilometre mesafededir. D100 karayolundan kuzeye doğru ayrılan köy yolu, aşılan bir tepenin ardından vadideki hedefine ulaşmaktadır. Köyün ve D100 karayolunun tam ortasındaki tepe, her iki tarafa da hâkim konumdadır ve İstanbul yolu olarak bilinen karayolunu net şekilde görmek mümkündür.

Köy nüfusu oldukça azdır. İş bulmak için giden çok sayıda köy vatandaşı özellikle İstanbul gibi büyük köylerde ve yurt dışında yaşamaktadır. Köyün hemen girişinde, Ali Haydar Dede’nin kabrinin olduğu yerde, cemevi ve sosyal tesis inşa edilmiştir.

Kabristanlık ve cemevi bitişik hâldedir. Ayrıca cemevi ile kabristanlığın hemen önüne misafirlerin oturup dinleneceği çardak inşa edilmiştir. Kabristanlıkta köyün vefat edenleri ve Ali Hayda Dede’nin soyundan gelen kimseler metfundur.

Ali Haydar Dede’nin kabri ise diğer kabirlerden bir metre yüksekliğindeki bir duvarla ayrılmış ve dört tarafı çevrilmiştir. Kabrin diğer kabirlerden ayrıldığı duvarın hemen dışında nezir ağacı bulunmaktadır.

Köyün eski yerleşim alanı, mevcut konumundan yaklaşık 500 metre doğudadır. Eski yerleşim yeri, çam ormanının tam dibindedir. Kabristanlığın ve cemevinin bulunduğu yerden köyün eski yerleşim alanını görmek mümkündür ve eski yerleşim yerindeki taş evler bugün dahi ayaktadır.

Ali Haydar Dede’nin ölünceye kadar yaşamış olduğu ev de köyün eski yerleşim alanındadır. Dede’nin kerametlerinin vuku bulduğu ormanlık alan, hemen evinin yanından itibaren başlamaktadır.

2022 yılında Çukurçimen’de Ali Haydar Dede’yi anma etkinlikleri yapılmıştır. Bu etkinliğe devlet protokolü dâhil pek çok kişi, sivil toplum kuruluşu ve sanatçı katılmıştır.

Ali Haydar Dede Hakkında Anlatılan Kerametler ve Onun Halk Hekimliği

Anlatılanlara göre; Ali Haydar Dede’nin babası Abdullah Dede, 93 harbinde cephede savaşmış ve aynı zamanda askerin karavanasını pişirmiştir. Babasının aşçılığı dolayısıyla Ali Haydar Dede de aşçılıktan anlarmış.

Kışın çok derin geçtiği bir yılda Ali Haydar Dede, evinin yukarısındaki ormanda donmak üzere olan bir Osmanlı zabitini bulur. Dede bu zabiti köye indirir ve donmaktan kurtarır. Kangren olmasın diye bu zabiti karla ovalar. Zabit kendine geldiğinde dedeye kendisini nasıl bulduğunu sorar.  Çünkü zabit kaybolmuştur ve öyle bir havada birinin ormana girmesi mümkün değildir. Dede sırrını ifşa etmez ancak bu durumun bir keramet olduğu anlaşılır. Dede, zor durumdaki zabitin hâlinden manen haberdar olmuş ve onu kurtarmak için harekete geçmiştir.

Sonraki yıllarda muhacirlik başlar ve Ali Haydar Dede, ailesiyle birlikte 1916-1924 yılları arasında Amasya’da muhacir olarak bulunur. Okur-yazar olan ve İstanbul Türkçesi’ni çok iyi konuşan Ali Haydar Dede, Amasya’da da dikkatleri üzerine çeker. Amasya’da bulunduğu dönemde daha önce Refahiye ormanlarında kurtardığı Osmanlı zabiti kendisini bulur. Zabit de o dönemde Amasya’da görev yapmaktadır. Refahiye’de Dede tarafından kurtarılmış olan zabit, dedeye sahip çıkar ve Ali Haydar Dede’yi askeri birliğe aşçı olarak aldırır. 7 yıllık muhacirliğinin 6 yılında orduda aşçı olarak çalışan Dede, görevinin büyük kısmını aşçıbaşı olarak sürdürür. Amasya’da bulunduğu dönemde de çeşitli kerametler gösterir. Yaptığı yemekler oldukça bereketlidir ve her asker fazlasıyla yemesine rağmen karavana hiçbir zaman tükenmez.

Yine bu dönemde keçi sürüsü sahibi birinin sürüsüne hastalık musallat olur. Bu kişi, keçilerinin kurtulması için ağzı dualı ve günaha girmemiş birini aramaktadır ki sürüsüne dua ettirsin. Civardaki herkes Ali Haydar Dede’yi işaret eder. Sürü sahibi gelir ve Dede’den ricacı olur. Dede’nin duasıyla sürüdeki tüm keçiler bir gün içinde iyileşir. Muhacirlikten döndüğü vakit, aşçılıktan kazandığı parayla köyünde arazi satın alan Ali Haydar Dede, ölünceye kadar köyünde yaşar.

Rivayetlere göre Ali Haydar Dede her sabah ve akşam vaktinde, “Allah’ım nefsimi ıslah eyle” diye dua edermiş. Ali Haydar Dede’nin bedduasını alan kişi ise bir daha iflah olmaz ve bu kişi aklını yitirirmiş. Hatta bu şekilde aklını yitiren kimselere kimse şifa eyleyemezmiş.  Bu kişiler eninde sonunda tekrar Ali Haydar Dede’ye getirilir, şifa yine Dede’den olurmuş. Bütün hastalıkları tedavi edebilirmiş.

Ali Haydar Dede’nin olduğu köyde ve yaylada hayvanlar başıboş otlarmış ve hiçbir hayvana zarar gelmezmiş. Ali Haydar Dede, “kimsenin hakkı kimsede kalmaz” der ve hayvanlara bir şey olmasını engellermiş.

Çukurçimen’de ve civar başka köylerde husumet olursa veya kavga çıkarsa Ali Haydar Dede bu kavgaları ayırır ve toplumsal sükuneti ve mutabakatı sağlarmış.

Çukurçimen eşrafından Hasan Köklü’nün dedesi ile Ali Haydar Dede ahbap imiş. Ramazan aylarında bu iki ahbap, sünni köylerine misafir olurlarmış. Hasan Bey’in dedesi çok yemek yemesine rağmen doymazmış. Ali Haydar Dede ise bu kişiye besmele çektirirmiş ve doymayan kişinin karnı hemen doyarmış.

Ali Haydar Dede ve ailesinin 1939 depreminden mucizevi bir şekilde kurtulmuş oldukları da anlatılmaktadır. Rivayete göre depremde ailenin kaldığı ev yıkılmış ancak sadece ev halkının bulunduğu yerdeki bir duvar ayakta kalmış ve v halkına hiçbir şey olmamıştır. Ev halkı yıkıntıların içinden çıkınca ayakta kalan duvar da yıkılmıştır. Bu durum, Ali Haydar Dede’nin kerameti kabul edilmiştir.

Sünni mezhebinden olan bir veli, Ali Haydar Dede’nin velayetine ve kerametlerine inanmazmış. Kendi atına binerek Ali Haydar Dede’yi ziyarete gitmeye karar veren bu zat, “benim ermişliğimi bilir ve beni karşılarsa o da ermişlerdendir.” diyerek yola çıkmış. Bu zat, Ali Haydar Dede’nin evinin üzerindeki çam ormanındayken Ali Haydar Dede onu karşılayarak izzet ü ikram eylemiş.

Sara nöbeti geçiren hastalar, Ali Haydar Dede’nin sağ olduğu dönemlerde onun elinden şifa bulurmuş. Bugün ise sara nöbeti geçiren hastalar Çukurçimen Köyü’ne götürülmekte ve Ali Haydar Dede’nin kabri başındaki ağaca nezir bağlanmaktadır. Gerekli durumlarda kabrin yanındaki mekânda gece geçirilmekte ve hastaların böylece şifa bulduğuna inanılmaktadır. Özellikle sünni mezhebine mensup vatandaşlar, sara hastalarını buraya götürmektedir.

Dilsizler yani konuşamayanlar veya cin çarpan kişiler buraya gelir, buradan dillenmiş vaziyette ayrılırmış. Ali Haydar Dede vefat etmiş olsa bile manevi himmetinin devam ettiğine inanılmakta ve bu tip hastalar bugün de bu ziyaretgâha şifa maksadıyla götürülmektedir.

Vücudu yara bere içinde olanlar da Ali Haydar Dede’ye gelerek imanla yardım isterlermiş ve Allah’ın izniyle şifa bulunurmuş. Bugün de çeşitli cilt hastalığına duçar olan kişiler şifa maksadıyla gelerek nezir adamakta ve şifa ummaktadırlar.

Ali Haydar Dede’nin sağlığı döneminde kağnı arabasıyla yatalak vaziyette getirilen hastalar, Allah’ın izniyle şifa bulup gidermiş. Bugün de “Allah’a sığınmak ve tam imanla gelmek koşuluyla” gelen bu tip hastaların Ali Haydar Dede türbesinde şifa bulup gideceğine inanılmaktadır.

KK 1: Hasan Eroğlu, 77 yaşında, ilkokul mezunu, çiftçi (Ali Haydar Dede’nin torunlarından).

KK 2: Doğan Şahin, 53 yaşında, ilkokul mezunu, çiftçi.

TOP