ERZİNCAN ÇOCUK OYUNLARI

Children’s Games Of Erzincan

Öğr. Gör. Arzu TÖREN GÜL

          Oyun, oldukça geniş ve köklü bir kavramdır. “Oyun ve oyuncağın geçmişi insanlık tarihi kadar eskidir. Tarih boyunca çocuklar, genellikle oyunlarını kendileri oluşturmuşlar ya da büyüklerin oynadıkları oyunları değiştirerek oynamışlardır.”(Başal, 2007)Oyun ve oyuncaklar çok eski dönemlerden günümüze kadar değişerek ya da gelişerek ulaşmıştır. Bu da gösteriyor ki oyun kavramı her çağda çocuğun ihtiyacı olmuş ve onun ilgisini çekmeyi başarmıştır.

          İnsan hayatının en güzel zamanlarından biri olan çocukluk döneminde, geniş bir yer tutan oyununun çok çeşitli tanımları yapılmaktadır.  Bu tanımlardan biri şöyledir: “Oyun; belli bir yer, zaman ve irade sınırları içinde, aşikâr bir düzene uygun olarak, serbestçe rıza gösterilen kurallara uyularak ve maddi yarar ve gereklilik alanının dışında cereyan eden bir faaliyettir.” (Huizinga, 2006, s.171) Yine Türk Dil Kurumunun yayımlamış olduğu Türkçe Sözlük’te oyunun tanımı şu şekilde verilmiştir: “ 1. Yetenek ve zekâ geliştirici, belli kuralları olan, iyi vakit geçirmeye yarayan eğlence.” (Güncel Türkçe Sözlük)

          Oyun kavramı içerisinde çocuk oyunlarının özel bir yeri vardır. Oyun kavramı içerisinde geniş bir yer tutan çocuk oyunları insanoğlunun dünyaya gelişinden itibaren başlamış, sosyal ve teknik gelişmelere göre kendini yenileyerek günümüze kadar gelmiştir. Yetişkinlerin birçok oyunu zamanla unutulduğu hâlde çocuk oyunları, çocukların oyun konusundaki tutuculukları, taşıyıcılıkları nedeniyle nesilden nesile aktarılmıştır. (Özhan, 1997) Çocukluğun olmazsa olmazlarından biri olan oyunun bu şekilde nesilden nesile aktarılarak günümüze kadar gelmesinde, çocuklar üzerindeki olumlu etkilerinin de büyük payı olduğunu söyleyebiliriz.

         Oyun ve çocuk kavramları birlikte düşünüldüğünde akla ilk olarak çocuk oyunları gelmektedir. “Çocuk oyunları, oyun kavramının sadece çocukların ilgisini çeken, çocuklar tarafından oynanan ve çocuklar tarafından yaratılan kısmını anlatmaktadır. Çocuğun ilgi alanına giren her türlü zihnî ve bedensel hareket çocuk oyunu olarak adlandırılmaktadır. ” (Çolak, 2009)

ERZİNCAN ÇOCUK OYUNLARI

           Çalışma kapsamında Erzincan’da oynanan 250 çocuk oyunu derlenmiş ve bu çocuk oyunları “Yutmalı(Ütmeli)” oyunlar, “Atlama, Sıçrama, Sekme” oyunları, “Değnek(Sopa)” oyunları,  “Taş” oyunları, “Dilsiz, Şaka, Şaşırtmaca” oyunları, “Top” oyunları, “Ezgili” oyunlar, “Koşma, Kovalama, Yakalama” oyunları, “Bilgi, Beceri, Soru, Zekâ” oyunları, “Saklama, Saklanma” oyunları, “Oyuncaklı” oyunlar, “İp” oyunları, “Dramatik” oyunlar , “Atmalı, Vurmalı” oyunlar gibi başlıklar altında sınıflandırılmıştır.

          1. YUTMALI (ÜTMELİ) OYUNLAR:

          1.1. Aşık (Aşuh - Aşuk) Oyunu:

           Aşık, koyun veya keçilerin dizlerinde bulunan bir kemiğe verilen addır. Kemik ağır olsun diye, bazen delinip içine kurşun dökülür. Ağır olması daha iyidir. Daha ziyade kış aylarında, evlerin bacalarında oynanır. Misket oyununa benzeyen bir oyundur. Aşıklardan biri ebe olur. Tüm oyuncuların da “heneke” adı verilen özel bir aşığı olur. Heneke çok özeldir. Onu soğan kabuğuyla kaynatıp boyayanlar da vardır. Onunla belli bir mesafeden, ebeyi vurmaya çalışırlar. Ebeyi vuran oyuncu kazanır. Oyun bu şekilde oynanır. (Kübra Güneş)

          1.2. Bilya (Bilye, Misket):

          Bazı yörelerimizde “misket” olarak bilinen cam oyuncağa ilimizde “bilya” denilmektedir. Belli mevsimler(sonbahar ve ilkbahar)de oynanır. Çeşitli şekillerde oynanmaktadır:

                    a. Bu oyun türünde daire çizilir. Her oyuncu istenilen miktarda bilyayı bu dairenin ortasına dizer.           Dairenin birkaç metre uzağından bilyalar vurularak, daire dışına çıkarılmaya çalışılır. Çıkaramayan                   oyuncu yanar, sırası gelen oyuncu oynar. Bu oyun şeklinde dairede bilya kalmayıncaya kadar, oyuna               devam edilir.

            b.  Kodikli Bilya: Biri ortada, diğer dördü çevresinde olmak üzere beş çukur hazırlanır. Bu çukura “kodik” denir.  Kodiklerin uzağına çizgi çizilir. Her oyuncu kodiklerin yanından çizgiye bilyalarını atarlar. Çizgiye yakınlığına göre oyuncular 1.,2.,3. olurlar. Birinci gelen oyuncu ilk oynama hakkına sahiptir. Bu oyuncu çizgiden ortadaki kodiğe doğru bilyasını atar. Girdirirse o kodik kendisinin olur ve sırasıyla diğer kodiklere girdirmeye çalışır. Girdiremezse sıradaki oyuncu oynar. Oyuncular, bilyaları birbirine vurmadan kodiklerin hepsini ele geçirmeye çalışır. Kodiklerin hepsini ele geçiren oyunun galibi olur.” (Bayraktar, 1994, s.70)

1.3. Ceviz Oyunu:

         En az dört kişiyle oynanan bir oyundur. Oyun için on iki ceviz gereklidir. Bir kişi cevizlerden üçünü alır ve geri çekilir. Diğer üç kişi kalan dokuz cevizi alıp düz bir şekilde sırayla dizer. Geri çekilen kişi üç ceviz ile üç el atış yapar ve yerdeki cevizleri vurmaya çalışır. Vurabildiği cevizleri alır, ancak vuramazsa diğer oyuncular aralarında başka bir oyuncuyu seçerler ve seçilen oyuncu geri çekilip atış yapar. Oyun bu şekilde devam eder. Oyun sonunda en fazla ceviz alan kişi oyunu kazanır. (Necip Kara)

2. ATLAMA, SIÇRAMA, SEKME OYUNLARI

2.1. Adım Atma:

         Atletizmde tek adım atmanın basit bir türüdür. Yumuşak zeminde oynanır. Bir çizgi çizilir. Her oyuncu bu çizgiden başlamak üzere hızla atlamaya çalışırlar. Oyundan maksat en uzağa atlayabilmektir. En uzağa atlayan oyunun galibi olur (Bayraktar, 1994).

2.2. Ayak Atlama:

         Oyun 4-6-8 hatta 10 kişi gibi çift sayıda kişiyle oynanır. Önce ikişer ikişer eşleme yapılır. Herkes kendi eşlerinin sorumluluğundadır. Oyun tekerlemelerinden biriyle ebe olacak eşler belirlenir. Ebe olan eşler düz bir yere oturarak ayaklarını birbirine karşı verirler. Diğer oyuncular(eşler art arda) ebelerin ayaklarının üzerinden atlarlar. Atlama işi bitince, ebeler ayaklarını yarım açarak hazır olduklarını bildirirler.  Oyuncular buradan da atlarlar. Daha sonra ebeler ayaklarını tam açar ve yine birbirine karşı verirler. Oyuncular buradan atlarlar. Daha sonra ayaklarını birbirine karşı verip, her iki ayağını, sonra birer karışlarını ayaklarının üzerine koyduktan sonra, bu ana kadar atlayanlardan hiçbir eş bu ebelere, onların ayaklarına, ellerine dokunmadan atlamışsa ebeler diz çökerler. Birbirlerinin ellerini tutarlar, oyuncular gene atlar. Son olarak da düz tutulan ellerini sallarlar. Bu arada gene hiçbir oyuncu ebelere değmeden atlarsa ebeler oyuna yeniden başlarlar. Eşlerden birisi bu engelleri aşamaz, ebelerden herhangi birinin ayağına, eline ya da koluna değerse, bu defa değen kişi eşiyle birlikte ebe olur. Oyun böylece sürdürülür (Uçar, 1998, s.307).

2.3. Ayak Topu:

         Tek başına oynan bir oyundur. Oynayan kişi bir ayağının bileğine, ucunda top olan bir ip bağlar. Daha sonra o ayağını daire çizer gibi döndürürken diğer ayağı ile de üzerinden atlar. Oyun bu şekilde oynanır (Melike Uluçay).

3. DEĞNEK(SOPA) OYUNLARI

3.1. Çelik Çomak:

         Malzemesi; biri iki ucu yontulmuş kısa, diğeri ona vurmaya yarayan uzun iki değnek(sopa)tir. Oyunculardan biri uzun olan değneğin üzerine kısayı koyarak önüne bırakır. Sonra uzun değnekle, kısanın yontulmuş kenarına vurarak, havaya sıçratır ve elindeki değnekle onu uzağa vurmaya çalışır. Bunu üç kez tekrar eder. Daha sonra oyuna başladığı (ki bunun için o noktaya iri bir taş konmuştur) noktadan çomağın bulunduğu yere kadar adımlar. Çomağı en uzak noktaya fırlatan oyunun galibi olur.

         Bir diğer oyun şekli ise, iki taşın ortasına çomağı koyup elindeki çelik ile onu sıçratıp, sonra da vurarak uzağa fırlatmaktır. Fırlatılan noktada rakip oyuncular çomağı tutmaya çalışırlar. Tutarlarsa oyuncu yanar, diğer grup oyuna devam eder. Yanmaz ise, çomağın gittiği noktaya kadar adımlar. Adım sayısı fazla olan grup oyunun galibi olur (Bayraktar, 1994).

3.2. Çelik Çomak(2):

         Bu oyun en az iki kişiyle oynanır. Oyun için ağaçtan küçük bir “çelik” yapılır. Bu “çelik”in boyu yaklaşık 10–15 cm’dir. Ufak bir kuyu açılır ve “çelik” açılan kuyunun içine konur. Kuyunun karşısına dikdörtgen şeklinde bir saha çizilir. Bu dikdörtgenin alanı oynayan kişi sayısına göre değişir. Kullanılan sopaların uzunluğu yaklaşık olarak 120 cm civarındadır. Oyunu genelde çobanlar oynadığı için sopanın boyu, çoban sopası kadardır da denebilir.

          Bir kişi kuyudaki çeliği sopasıyla sahaya doğru fırlatarak oyunu başlatır. Sahanın içindeki oyuncular atılan çelik yere düşmeden ona vurmaya çalışırlar. Eğer çelik yere düşmeden ona vurur ve kuyunun olduğu yere doğru yollayabilirlerse sayı kazanırlar. Çeliğe vuramazlarsa çelik yere düşer ve onu elle alıp kuyuya doğru fırlatırlar. Kuyunun önündeki kişi de kuyunun üzerine sopasını koyar. Atılan çelik sopaya değerse kuyu başındaki kişiyle yer değiştirilir. Sopaya vuramazlarsa tekrar ebe olurlar. Oyunun kaç puanla biteceğini oyuncular belirler (Hasan Camekan).

3.3. Çordik Oyunu:

         Oyun en az 3-5 kişi ile oynanır. Üççatallı bir ağaç parçası ile oynanan bir oyundur. Bu ağaç parçasına “çordik” adı verilir. Çordik, oyun alanının ortasına konur ve etrafı daire şeklinde çizilir. Birkaç metre ilerisine de düz bir çizgi çizilir.  Bir kişi bekçi olur. Bekçi olan kişi çordiğin başında bekler. Diğer oyuncuların ellerinde birer değnek vardır. Oyuncular çizilen çizgiye geçerler ve ellerindeki değnekleri fırlatarak çordiği devirmeye çalışırlar. Çordik devrilirse ebe onu düzeltene kadar oyuncular değneklerini almaya çalışırlar. Eğer ebe onlardan birini yakalarsa, yakalanan kişi ebe olur. Ebe kimseyi yakalayamazsa, değnekler geri alınır ve çizgiye gidilip tekrar atılır. Oyun bu şekilde oynanır (Hıfzı Karakoyun).

4. TAŞ OYUNLARI

4.1. Areyi Tülası:

         Oyun 6–10 hatta daha fazla çift sayıdaki kişilerle oynanır. Önce eşleme yapılarak oyuncular iki gruba ayrılır. Daha sonra, 10–150 metrelik düz bir saha sınırlanır. Alanın tam orta kısmına büyükçe bir taş konur.  Sahanın her iki başında sınır çizgisi belirlenir. Taraflar bu çizgilerde yerlerini alır. Dizi tek sıra hâlinde olur. Hasımlar tam karşı karşıya durur. Her iki dizinin baş kısmından birer kişi ellerinde birer bel kayışı olduğu hâlde, sahanın ortasındaki taşın yanına gelirler. Bu iki kişiden herhangi biri, diğerinin dalgın anını yakalayarak, elindeki kayışı ortadaki oyun taşına vurarak kendi grubunun yanına bütün hızıyla koşar. Diğeri bunu kovalar, sınır çizgisine gelmeden yetişirse, elindeki kayışla sırtına ve ayaklarına vurur. Dizi çizgisine kadar yetişemezse, geri döner, kendi grubunun yanında yerini alır. Bunların dönmesi tamamlanınca, diğer iki hasım oyun taşının yanına gelir. Yukarıda izah edildiği şekilde oyunu sürdürürler. En çok sopa yiyen taraf kaybeder.

Oyunun yasakları: Kafaya ve oyun çizgisinden sonra vurulmaz (Uçar, 1998).

4.2. Beş Taş Oyunu:

         Beş adet yuvarlak taş ile oynanır. Beşlere kadar oyun kurulur. Yanmadan oyunu bitiren oyunun galibi sayılır:

         1’ler: Taşlar elden yere atılır. Yerdeki taşlardan biri diğer taşlara değdirilmeden alınır ve havaya atılır. Taş yere düşmeden, yerden bir taş alınarak tutulur. Sırası ile dört taş, yukarı atılan taş yere düşmeden toplanır ve bu bölüm tamamlanır.

         2’ler: Beş taş yere atılır. Bir taş seçilir. O taş yukarı atılıp, yere inmeden, yerdeki dört taş ikişer ikişer toplanır.

         3’ler: Aynı şekilde taşlar yere atılır. Bir taş alınıp, ilk önce üç, daha sonra da bir taş, eldeki taş yukarı atılıp sırasıyla toplanır.

         4’ler: Bir taş havaya atılır. Eldeki dört taş yere konur ve havadaki taş tutulur. Taş tekrar havaya atılır ve bu sefer de yere konulan dört taş toplanır ve havadaki taş yere düşmeden tutulur.

         5’ler: Sol elin işaret parmağı orta parmağın üzerine konur. Başparmağın yardımıyla köprü kurulur. Beş taş yere atılır. Bir ebe taş seçilir. Seçilen ebe taşa diğer taşlar değdirilmeden üç taş köprü içinden (beşinci taş yukarı atılmak suretiyle) geçirilir. Sonunda ebe taş köprüden geçirilmek suretiyle oyun bitirilir (Bayraktar, 1994, s.69).

4.3. Çale:

         Yuvarlak bir taş bulunur. Ortaya bir kuyu eşilir. Taş yere konur ve uzun bir sopa ile kuyuya atılmaya çalışılır. Taşı kuyuya sokamayan ebe olur. Ebeye de ceza verilir (İpek Çataltepe).

5. DİLSİZ, ŞAKA, ŞAŞIRTMACA OYUNLARI

5.1. Açıl Susam Açıl:

         En az iki kişiyle oynanan bir oyundur. Oyuncular ellerini yumruk yaparak birbirlerinin yumruklarının üzerine koyarlar. Oyunu başlatan kişi bu yumruklara parmağını sokarak hepsini açar. En son yumruğa gelince, aralarında şu diyalog başlar:

  “-Açıl susam açıl!                                           -Açılmaz!

   -Anahtar nerede?                                         -Suya düştü.

  -Su nerede?                                                    -İnek içti.

  -İnek nerede?                                                 -Dağa kaçtı.

  -Dağ nerede?                                                 -Yandı, bitti, kül oldu!”

         Bütün oyuncular ellerini çenelerinin altında tutup yumruk yaparak, hep bir ağızdan “Vay benim köse köse sakalım.” diye bağırırlar (Bayraktar, 1994).

5.2. As Kes:

        Genellikle oyun başlangıçlarında grupları belirlemek için oynanır. İki kişi belli bir mesafeden karşılıklı adımlar atar. Bir ayak, diğer ayağın ucuna gelecek şekilde sırayla konur. İlerleyen oyuncu, “Astım, kestim, ben seni yendim” ya da “As, kes” der ve adımlarını bu söze göre atar. Ayak düz şekilde konabileceği gibi yarım veya ayağın ucuyla gelecek şekilde de konabilir. Burada karşıdakinin attığı adıma göre uygun adımı atmak önemlidir. Son olarak, ayağını karşıdaki kişinin ayağının üstüne denk getiren oyunu kazanır olur ve grup oluşturmada öncelik kazanır (Melike Uluçay).

         Bu oyunun tekerlemesi bazı yerlerde “Ektim biçtim, kelledim, kestim.” ya da “Aldım, verdim, ben seni yendim.” şeklindedir.

5.3. Ben Yaptım:

         Oyun en az 5-6 kişi ile oynanır. Oyuncular aralarında bir kişiyi ebe seçerler. Ebe karşıya geçip oturur ve bir kişi onun gözlerini sıkıca kapatır. Daha sonra diğer oyuncular arasından bir kişi ismi söylenmeden çağırılır. Gelen oyuncu ebenin alnına bir çimdik atıp ya da yanağına vurup yerine geçer. Ebenin gözleri açılınca herkes “Ben yaptım, ben yaptım.” Diye bağırır. Ebe oyuncular arasından kimin yaptığını tahmin etmeye çalışır. Eğer kimin yaptığını bilirse o kişi ebe olur, bilemezse kendisinin ebeliği devam eder. Oyun bu şekilde oynanır (Melike Uluçay).

6. TOP OYUNLARI

6.1. Çoban Oyunu:

         Oyun için ortaya 40 cm çapında bir çukur açılır. Hayvan yününden yapılan top ortaya koyulur. Oyunculardan biri eline aldığı bir çubuk ile topu bu çukura doğru sürer. Amaç topu bu çukura sokmaktır. Diğer oyuncular da bu kişiyi engellemeye çalışırlar. Topu çukura atabilen oyuncu 1 sayı kazanır. Toplamda 10 sayı yapan kişi oyundan çıkar ve çukura girmekten kurtulur. Oyunculardan en sona kalan ve 10 sayıya ulaşamayan kişi, diz yukarısından çukura gömülür. Oyun bu şekilde oynanır (Ahmet Kullu).

6.2. El Pas:

         Top ile oynanan bir oyundur. Oyun altı kişi ile oynanır. Oyuncular iki gruba ayrılırlar. Üç kişi ayrılır ve karşı karşıya geçerler. Karşı karşıya geçen oyuncular topu elleriyle birbirlerine atarak paslaşırlar. Oyun bu şekilde oynanır (Songül Bahar).

6.3. El Topu:

         Bildiğimiz toplarla oynandığı gibi, esasen ip yumağından yapılan toplarla oynanır. Oyun 4-6-8 gibi çift sayıdaki kişilerle oynanır.

         Ebeyi seçme tekerlemelerinden biri ile oyuna başlayacak taraf seçilir. Bir sayı belirlenir. Oyuncular sıra ile yanıncaya kadar, topun yere her vurup kalkmasını bir sayı saymak şartı ile oyunu sürdürür. Oyun anında top kaçar veya yere değince kalkmazsa, oynayan kişi yanar. Oyuncuların hepsi yandıktan sonra, hasım taraf oyuna başlar. Oyuncu, topa vurup, top havada iken olduğu yerde bir daire çizerek tekrar topa vurursa buna “kalem dönme” denir. Her kalem dönme iki sayı sayılır. Belirlenen sayılar ellilik dizilerden oluşur (Uçar, 1998, s.294).

7. EZGİLİ OYUNLAR

7.1. Aç Kapıyı Bezirgân Başı:

         8-10 kişi ile oynanan bir oyundur. İki kişi ayrılır, kendilerine birer isim takarlar. Bu ismi diğer oyuncular bilmezler. İki oyuncu ellerini köprü gibi tutarlar, diğerleri tek sıra hâlinde ellerinin altından geçerek şu şarkıyı söylerler:

“Aç kapıyı bezirgân başı, bezirgân başı,

Açarım ama(ya da kapı hakkı) ne verirsin, ne verirsin,

Arkamdaki yadigâr olsa, yadigâr olsa,

         Bir sıçan, iki sıçan, üç sıçan, dört de deliğe kaçan.” diye şarkı söylerler. Üçüncü sıçana kim rastlarsa ellerinin arasına alırlar ve yavaşça kendilerine taktıkları isimleri söylerler. Hangi ismi söylerse o isme sahip olan oyuncunun arkasına geçer. Böylece oyun devam eder. Bütün oyuncular biter. Sonunda ortaya çizgi çizilir. Ebeler karşılıklı geçerler, iki grup birbirini çekmeye başlar. Hangi grup karşıki grubu çekerde o grup oyunun galibi sayılır (Bayraktar, 1994).

7.2. Aliler Veliler Kırk Dokuz Elliler:

         Oyun çift sayıda kişi ile oynanır. Oyuncular sayışma ile iki gruba ayrılırlar. Bu iki grup karşı karşıya geçer ve her iki grup oyuncuları da yan yana dizilirler. Yan yana dizilen oyuncular birbirlerinin beline sarılırlar. Daha sonra:

1. Grup:

“Aliler, Veliler kırk dokuz elliler,

2. Grup:

Ne istersin, ne istersin bizim saraydan,

1. Grup:

İçinizde, içinizde bir güzel varmış,

2. Grup:

O güzelin, bu güzelin adı neymiş?

1. Grup:

O güzelin bu güzelin adı … mış.”

der ve 1. grup oyuncuları el ele tutuşurlar. İsmi söylenen kişi karşı gruba doğru hızla koşar ve el ele tutmuş iki kişi arasına hızla girer, onları birbirinden ayırmaya çalışır. Eğer onları ayırabilirse bir oyuncuyu alıp kendi grubuna getirir. Ancak ayıramazsa kendisi karşı gruba dâhil olur. Oyun bu şekilde devam eder (Arzu Tören).

7.3. Al Satarım, Bal Satarım:

         Bütün oyuncular daire oluşturur. Oldukları yerde oturur gibi çökerler. Ebe, elinde mendil, halka olan oyuncuların arkasından oynaya zıplaya koşmaya başlar. Bu arada oturan oyuncular, hep birlikte şu tekerlemeyi söylemeye başlarlar:

“Al satarım, bal satarım,

Ustam öldü, ben satarım,

Ustanın kürkü sarıdır,

Satsan on beş liradır,

Ambak, zumbak, dön arkana iyi bak.”

Ebe, oturanlardan birinin arkasına mendili bırakarak koşmaya başlar. Mendilin kendi arkasında olduğunu gören oyuncu, mendili kaptığı gibi ebeyi kovalamaya başlar. Ebe kendisine uygun bir yer bularak oraya çöker. Mendil kendisinde kalan oyuncu, kendinden önceki ebe arkadaşının yaptığının aynını yapar ve oyun böylece uzayıp gider (Bayraktar, 1994, s.72).

8. KOŞMA, KOVALAMA, YAKALAMA OYUNLARI

8.1. Ağaç Kapmaca:

         Ağaçlık bir alanda, kalabalık bir oyuncu ile oynanır. Bunun için ebe tespiti yapılır. Daha sonra her oyuncu kendisine bir ağaç bularak bunu eliyle tutar. Oyuncular, arkadaşları ile ağaç değiştirmeye çalışırlar. Ağaç değiştirme sırasında, ebe ağacı ele geçirirse, ağacını kaptıran ebe olur ve oyun devam eder (Bayraktar, 1994, s.73).

8.2. Akşam Ebesi:

         Oyun kalabalık bir grupla oynanır. Genellikle akşamüzeri oynanan bir oyundur. Oyuncular arasından bir kişi başka bir oyuncuya vurup “akşam ebesi” der ve o oyuncuyu ebe yapmış olur. Ebe olan kişi de aynı şekilde farklı bir oyuncuya vurup “akşam ebesi” der ve onu ebe yapar. Oyun bu şekilde devam eder. Her oyuncu diğerini ebe yapar. Oyun sonunda evlere dağılırken ebelik kimde kaldıysa, ertesi gün oyuna devam edildiğinde, yine o kişi ebe olur ve oyun aynı şekilde devam eder. Oyun bu şekilde oynanır (Zinnet Bayin).

8.3. Anne Saat Kaç? :

         Bir kişi ebe olur. Ebe bir duvar önünde yüzü duvara arkası ise oyunculara dönük bir şekilde durur. Diğer oyuncular ebeden takriben 15-20 adım geriden durarak, ebe’ye; “Anne saat kaç?” diye sorarlar. Ebe; “1, 2, 3, 4, 5…” diye cevap verir. Oyuncular, ebenin söylediği sayı kadar ileri doğru yürürler. Bu arada ebe arkasına dönerek oyuncuları kontrol eder. Oyuncuların adım attığını görürse bu oyuncu, oyundan yandığından ebenin bir adım uzağında durur. Oyun böylece sürer en sona kalan oyunculardan biri ebeye iyice yaklaştığında ebeye eliyle vurur ve yanan oyuncular da dâhil hepsi ebeye vurulmamak için başlangıç çizgisine doğru kaçmaya çalışır. Ebeye vurulan olursa, vurulan ebe olur, ebe ise diğer oyuncularla oyuna devam eder. Ebe, oyunculardan herhangi birini vuramaz ise bir kez daha kendisi ebe olur ve oyun böylece sürüp gider (Bayraktar, 1994, s.72).

9. BİLGİ, BECERİ, SORU, ZEKÂ OYUNLARI

9.1. Adam Asmaca:

         Birkaç kişi ile oynanır. Oyunculardan biri cevaplayan kişi olur. Diğerleri kendi aralarında bir kelime belirlerler. Daha sonra bu kelimedeki harf sayısı kadar kısa çizgi yan yana, bir kâğıda, çizilir. Cevap verecek olan oyuncu tahminen harf söyler. Kelime içerisinde geçen harfleri bildiği zaman, bu harfler kâğıt üzerindeki çizgilerde yerine yazılır. Yanlış söylenen her harf için kâğıdın bir kenarına, direğe asılan adam resmi çıkacak bir şekil için çizgi çizilir. Eğer cevap veren kişi, asılan adam şeklini tamamlamadan, kelimeyi tahmin edip bulabilirse oyuna devam eder. Ancak kelimeyi bulamaz veya asılan adam şeklini tamamlarsa sıra diğer kişiye geçer. Oyun bu şekilde oynanır (Özge Tören).

9.2. Bom:

         Oyuncular (0)sıfırdan başlayarak “Bir, iki, üç, dört…” diye sayarlar. Ancak bu sayma işleminde 5 ve 5’in katı olan sayılar söylenmez. Onların yerine “BOM” denir. Bu kuralı bozan oyuncu oyun dışı kalır. Hata yapmadan oyunu tamamlayan kişi ise birinci olur. Oyun bu şekilde oynanır (Derya Yıldırım).

9.3. Cesaret mi Doğruluk mu?

         Oyun 5-6 kişi ile oynanır. Oyuncular aralarından bir kişiyi ebe seçerler. Oyuncular daire şeklinde düz bir yere otururlar. Ortaya düz bir nesne(masa vb. gibi) konur. Bu nesnenin üzerine de kalem ya da şişe gibi dönebilecek bir nesne konur. Ebe ortaya konan nesneyi döndürür. Nesnenin ucu kimi gösterirse, ebe o kişiye “cesaret mi, doğruluk mu?” diye sorar. Eğer oyuncu cesaret derse, ondan cesaret gerektiren bir iş yapması istenir. Doğruluk derse kendisine bir soru sorulur ve doğru cevabı vermesi istenir. Çevrilen nesne üst üste aynı kişiye gelirse tekrar çevrilir. Oyun bu şekilde oynanır (Arzu Tören).

10. SAKLAMA, SAKLANMA OYUNLARI

10.1. Ara Vermelim:

         10-15 kişi ile oynanır. Oyuncular iki gruba ayrılır. Gruplardan biri saklanır, diğeri de onları bulmaya çalışır. Saklanacak grup aralarında seçilir. Belli bir mesafe belirlenir. Saklanacak grubun saklanması için. Saklanacak gruptan bir kişi tüm oyuncular saklanana kadar bekler ve saklananlar tamamen saklanınca eliyle işaret eder ve saklanır. Saklanan gruptan bir kişi bile görünse o grup yanar ve yer değiştirirler. Arayan grup saklanan grubu bulamazsa pes ederler ve oyun baştan başlar (Okan Ateş).

10.2. Boncuk Oyunu:

         Oyun en az üç kişi ile oynanır. Çoraplarla oynanan bir oyundur. Beş altı adet çorap alınır ve çorapların ağızları yarıya kadar açılır. Bilye büyüklüğünde bir boncuk alınır ve bu çoraplardan birinin içine atılır. Boncuğu saklama işini bir kişi yapar ve diğerlerine boncuğun hangi çorapta olduğunu sorar. Diğer oyuncular boncuğun hangi çorapta olduğunu bulmaya çalışırlar. Boncuğu bulan kişi oyunu kazanır ve bir sonraki oyunda boncuğu o saklar. Oyun bu şekilde oynanır (Güler Ateş).

10.3. Çubuk Oyunu(3):

         Oyun iki kişiyle oynanır. Oyunculardan biri ufak bir çubuk parçasını, karşısındaki kişiye göstermeden, eline alır. Daha sonra elindeki çubuğu gizlice bir elinde saklar(avucunu yumar) ve karşısındaki oyuncuya çubuğun hangi elinde olduğunu sorar. Bu kişi çubuğun hangi elde olduğunu bulmaya çalışır. Bilirse, sıra kendisine geçer ve bu defa kendisi saklar. Bilemezse, çubuğu saklayan kişi saklamaya devam eder. Çubuğu bulan veya iyi saklayan kişi puan alır. Bu puanlar oyun sonunda toplanır ve fazla puan alan kişi oyunu kazanır (Yeter Şimşek).

10.4. Ebe Sobe:

         Saklambaç oyununa benzer. Saklambaçta olduğu gibi bu oyunda da bir ebe belirlenir ve herkes saklanır. Ebe saklanan oyuncuları bulmaya çalışır. Saklambaçta, ebe olan kişi duvarına koşup sobeleyen kişiyi ancak ondan önce yetişip sobelerse oyundan çıkarabilir. Fakat bu oyunda, ebenin duvarını sobelemek için koşan oyuncu duvara doğru giderken, ebe o oyuncuyu görüp “ebe sobe” derse, o kişi duvarı sobeleyemez ve oyundan çıkar. Oyun bu şekilde oynanır (Feride Ateş).

11. OYUNCAKLI OYUNLAR

11.1. Bisiklet Sürme:

         Oyun için bisiklet gereklidir. Oyuncular bisiklete binip sürerler, bazen yarış da yaparlar. Yarışı önde bitiren kazanır. Oyun bu şekilde oynanır (Arzu Tören).

11.2. Çember:

         Malzemesi yuvarlatılmış tel veya demir olup, uzunca bir sopa ve çemberi içine alacak şekilde büktürülmüş tel olmaktadır. Bununla çocuklar kendi aralarında yarış yaparlar (Bayraktar, 1994, s.70).

11.3. Evcilik:

         Oyunculardan biri anne, diğeri baba olur. Diğer oyuncular ise bu iki oyuncunun çocukları durumundadır. İsminden de anlaşılacağı gibi evlilik müessesesinin küçük bir minyatürü gibidir. Oyuncular, bir evlilikte olan her şeyi oyunlarında canlandırmaya çalışırlar (Bayraktar, 1994, s.69).

11.4. Indırı Fıstik:

         Oyun iki kişiyle oynanır. Kare şeklinde kalın ve yüksek bir tahta konur. Üzerine ise dengede duracak şekilde uzun bir tahta konur. Oyunculardan biri uzun tahtanın bir ucuna, diğeri de tahtanın öteki ucuna oturur. Biri inerken diğeri kendini serbest bırakır ve yukarı kalkar. Günümüzdeki tahterevalli gibidir. Oyun bu şekilde oynanır (Sıdıka Özer).

12. İP OYUNLARI

12.1. Çapraz İp:

         Oyun üç kişiyle oynanır. Uzun bir ip alınır ve iki ucu bağlanır. Daha sonra iki oyuncu karşılıklı geçer ve ip ayaklarına çapraz şekilde geçirirler. Diğer kişi ise bu çapraz ipin boşluklarından atlar. Yalnız oyuncunun ipe basmaması ve ayaklarının ipe değmemesi gerekir. Eğer atlarken ayakları ipe değerse oyuncu yanar ve sıra başka kişiye geçer. İp ilk önce karşılıklı duran oyuncuların ayak bileklerinde olur. Atlayan kişi yanmadığı sürece, ip her etapta biraz daha yükselir ve bel hizasına kadar çekilir. Oyuncu kazandıktan sonra ikinci şekle geçilir ve ip daha karışık bir şekilde bağlanır. Oyun aynı kişi ile devam ettikçe ipin şekli de karmaşıklaşır. Oyun bu şekilde oynanır (Feride Ateş).

12.2. Elde İp Oyunu:

         İki kişi ile oynanan bir oyundur. Orta boy bir ipin iki ucu bağlanır. İki kişi karşılıklı oturur. Birinci kişi ip ile elinde bir şekil oluşturur, ikinci kişi ise farklı bir şekil oluşturacak şekilde, ipi parmaklarına takarak onun elinden alır. İpi alamayan ya da alırken hata yapıp ortaya yanlış şekil çıkaran kişi yanmış olur. Oyun bu şekilde devam ederken, ip el değiştirdikçe ortaya farklı şekiller çıkar. Bu şekillere ayrı ayrı isimler verilir. Bunlar: “Beşik”, “Kedi Ayağı” , “Kilim” , “Köprü” ve “Balık”tır (Zarife Tören).

12.3. İğne İplik:

         Kızlar arasında oynanan bir oyundur. Birkaç kişi ile oynanır. Oyuncular ellerine birer iğne ve iplik alırlar. Daha sonra tüm oyuncular yan yana dizilirler. Herkes aynı anda yürümeye başlar ve yürüme esnasında ellerindeki iplikleri iğne deliğinden geçirmeye çalışırlar. İpliği iğneye ilk geçiren kişi oyunu kazanır. Oyun bu şekilde oynanır (Zinnet Bayin).

13. DRAMATİK OYUNLAR

13.1. Baht Oyunu:

         Oyun 5-10 kişi ile oynanır. Oyun anası(oyunu çok iyi bilen) toplanan kızların hepsinin başörtüsünü alır. Ya bir torbaya ya da peştembalının arasına koyar. Yazmaları iyice karıştırır. Sonra bir ficek(mani) söyler. Ficek bittikten sonra bir yazmayı çekip çıkarır. Diğerleri söylenen ficeğe göre yazma sahibinin bahtını yorumlar. Oyun böylece devam eder. Bu oyun hiç kimsenin olmadığı bir yerde oynanır (Uçar, 1998).

13.2. Bakkalcılık:

         Oyun istenen sayıda kişi ile oynanır. Oyuncular arasından bir kişi bakkal, diğerleri ise müşteri olurlar. Ağaçlardan toplanan yapraklar para olarak kullanılır. Bakkal olan kişi bir kasa alır ve onu tezgâh olarak kullanır, üzerine çubuklar, yapraklar vs ile eşyalar koyar. Müşteriler ise ellerindeki yapraklarla gelip alış veriş yaparlar. Oyun bu şekilde oynanır (Özge Tören).

13.3. Bankacılık:

         Oyun istenen sayıda kişi ile oynanır. Oyuncular arasından bir kişi bankacı, diğerleri ise para yatırıp çeken kişiler olurlar. Ağaçlardan koparılan yapraklar da para olarak kullanılır. Oyuncular paralarını(topladıkları yaprakları) getirip bankaya verirler. Bir süre sonra gelip bankadan daha fazla para(yaprak) alırlar. Yani yatırdıkları paraya faiz gelmiştir ve artmıştır. Oyun bu şekilde oynanır (Özge Tören).

DEĞERLENDİRME

         Geleneksel Erzincan çocuk oyunlarına genel olarak baktığımızda bu oyunlarda çevrede bulunan malzemelerden faydalanıldığını; topraktan, tahtadan yapılan oyuncaklarla oyunlar üretildiğini görürüz. Gerek geçmiş dönemlerin verdiği imkânsızlıklar gerekse maddi gerekçeler, çocukları bu şekilde, yaratıcılıklarını kullanmaya yöneltmiştir. Bu açıdan baktığımızda özellikle çocukluğu köylerde geçen insanlar, doğayı gözlemleme ve taklit etme yoluyla oyunlar üretmiştir. Örneğin; dağlarda çobanlık yaban çocuklar, atmacaların güvercini yakalamaya çalışmasını görmüş ve bu durumdan “kuş kapmaca” oyunu kurgulamıştır. Yine bazı oyunlara baktığımızda Erzincan ilinin iklim koşullarıyla bağlantılı olduklarını fark ederiz. İnsanlar, iklim koşulları sebebiyle işlerinin yoğun olmadığı, canlarının sıkıldığı dönemlerde kış mevsimine has “Emen” vb. oyunlar üretmişlerdir. Televizyon, radyo vb. araçların nadir bulunduğu bu yıllarda oyunlar, büyük bir eğlence aracı olarak görülmüştür. Çocuk - yaşlı demeden oynanan oyunlarla nesiller arasındaki sağlıklı iletişim ve kültür aktarımı için uygun bir zemin hazırlanmıştır.

 


REFERENCES/KAYNAKÇA

BAŞAL, H.A.(2007). Geçmiş Yıllarda Türkiye’de Çocuklar Tarafından Oynanan Çocuk Oyunları. Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, XX(2), 243-266.

BAYRAKTAR, M. (1994). Kültürel Yönleri İle Anam Babam Erzincan. Ankara: Aydoğdu Ofset.

ÇOLAK, F. (2009). Geleneksel Kayseri Çocuk Oyunları ve Halkbilimsel İncelemesi. (1. Baskı). Konya:Kömen Yayınevi

HUIZINGA, J. (2006). Homo Ludens(Oyunun Toplumsal İşlevi Üzerine Bir Deneme). (M.A. Kılıçbay, Çev.). İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

NUTKU, Ö. (1998). Oyun, Çocuk, Tiyatro. (1.Baskı). İstanbul: Özgür Yayınları.

ÖZHAN, M. (1997). Türkiye’de Çocuk Oyunları Kültürü. (1. Baskı). Ankara: Feryal Matbaası.

TURAN, L. (2007). Çocuğun Dünyasında Oyun, Hayal ve Merak Unsurları. Ö.Yılar ve L. Turan, (Ed.), Eğitim Fakülteleri İçin Çocuk Edebiyatı (1. Baskı) içinde (16-27). Ankara: Öncü Basımevi.

TÜRKÇE SÖZLÜK. (2005). Türk Dil Kurumu Yayınları.

UÇAR, M. (1998). Erzincan Örf ve Adetlerimizden Bir Demet. Erzincan: Erzincan Belediyesi Yayınları.

TOP