GİRLEVİK KIRKLAR MAKAMI (NAZARGÂH)

Dr. Öğr. Üyesi Yusuf BABÜR

GİRLEVİK KIRKLAR MAKAMI (NAZARGÂH)

         Türklerin hayatında türbe ve mezar geleneğinin özel bir yeri vardır. Geçmişten günümüze uzanan bu gelenek, değişik dönemlerde farklılıklar göstermekle beraber ana hatlarıyla aynı anlayışı devam ettirmiştir. Türk mezar mimarisinin bilinen en erken örneklerini Hun dönemine ait kurganlar oluşturmaktadır. Kurganlar, toprak üstünde gözle görülebilen yığma bir tepe ve toprak altındaki mezar odası olmak üzere iki kısımdan oluşmuştur. Türkler, Hunlardan itibaren oluşturdukları bu mezar şekillerini, Anadolu’ya geldikten sonra da kullanmaya devam etmiştir. Göktürklerden sonra Şamanizm’i terk ederek Budizm’i devlet dini olarak benimseyen Uygurlar ise Hoço ve çevresindeki kalıntılardan anlaşıldığına göre ‘Stupa’ adı verilen kubbe ile örtülü mezar anıtları yapmışlardır. Mezar anlayışı ve geleneği kısmen değişmekle birlikte, kişilerin ölümsüzleştirilmesi ve mezarlarını anıtlaştırma düşüncesi silinmemiştir. Mezar geleneği ve ölüler hakkındaki inançlar, İslami anlayışa ters düşse bile başka biçimlere bürünerek yaşamaya devam etmiştir (Özkan, 2000: 31-34).

         Günümüzde de ölüme bakış, ölen şahsın öldükten sonraki durumu hakkındaki inançlar ve kabir üzerine mevcut olan birçok âdet ve gelenek İslâm öncesiyle alâkalıdır. Kişinin öldükten sonra hayatına farklı bir âlemde devam edeceği anlayışının bir ürünü olarak ortaya çıkmış olan yatır ziyaretleri; ermişliğine ya da manevi himmetinin öldükten sonra da devam ettiğine inanılan kişilerin mezarlarına giderek onların aracılığı ile Allah’tan çeşitli ihtiyaçlar için talepte bulunma düşüncesi etrafında gerçekleşir.

         Türkler İslamiyeti kabul etmeden önce bu aracılığı Şamanlar yapmıştır. İslamiyetin kabulünden sonra ise bunların yerini, evliya, ermiş, dede gibi şahıslar almıştır. Alevi kültürü içerisinde türbe, yatır ve adak yerleriyle ilgili inançlar oldukça yaygındır. Orta Asya ve Türkiye arasındaki kültür bağları ve inanç sistemleri incelendiğinde türbeler ve yatırlar ile ilgili inanç ve uygulamaların günümüzde hâlâ canlı olarak yaşadığı görülmektedir. Halk, Allah’ın sevgili kulu olarak kabul ettiği kişilerin türbe ve mezarlarına giderek dua eder. Bundan dolayı da zamanla evliya, ermiş, dede gibi şahısların mezar ve türbeleri önemli birer ziyaretgâh durumuna gelir (Türktaş, 1997: 41; Özarslan, 2009: 300).

Türbenin Fiziksel Özellikleri

         Kırklar Makamı (Nazargâh), Erzincan merkeze bağlı Çağlayan beldesi sınırları içinde yer almaktadır. Merkeze 30 km mesafede yer alan bu ziyaretgâh, Girlevik Şelalesi’nin güneydoğusundadır. Munzur Dağı’nın eteklerindeki bu mekân, gözlerden uzaktır. Aşağıdan bakıldığında görülmesi oldukça güçtür ancak ziyaretgâh, hâkim bir noktadadır. Alevi vatandaşların yoğun şekilde ziyaret ettiği bu yer, Sünniler tarafından pek bilinmemektedir.

          Özellikle yaz aylarında Sünni pek çok gurbetçi ve turist, piknik yapmak ve serinlemek maksadıyla Girlevik Şelalesi’ne gelir ancak gelenlerin büyük çoğunluğu, böyle bir ziyaretgâhın varlığından habersizdir. Hâlihazırda; mağaramsı oyukların içinde adak kesip lokma dağıtmak için düzenlenmiş pişirme ocakları mevcuttur.

 

 

          Dağıtılan lokmanın yeneceği masa sandalye düzeneği vardır. Pişirme alanları ve masa sandalyelerin bulunduğu kısım, aynı anda iki ayrı adak kesimi ve yemek dağıtımı için düşünülmüştür. Bu sebeple iki ayrı ocaklık ve masa sandalye düzeneği yerleştirilmiştir.

          Kurbanların asılıp soyulması için çengellerin ve temiz su musluklarının bulunduğu bir şadırvan da inşa edilmiştir. Şadırvan da aynı anda iki ayrı kurban işleminin yürütüleceği şekildedir; duvarın her iki tarafında çengeller ve musluklar mevcuttur.

 

 

 

         Yemek dağıtımında kullanılan malzemenin muhafaza edildiği bağımsız bir bölüm de vardır. Türbedarlık eden ve ikisi de konuşma engelli olan kardeşlerin dinlenmesi için inşa edilmiş bir kulübe de mevcuttur.

 

 

 

          Hemen her Alevi ziyaretgâhında olduğu gibi Kırklar Makamında da dilek mumu yakılan bir şömine inşa edilmiştir. Şömine çift yüzlüdür. İki tarafında da aynı anda mum yakılabilir.

 

 

          İçinde lahtin yer aldığı altıgen mimarideki türbenin bir tarafı, üst kısımda yer alan mezarlığın istinat duvarına bitişiktir.

 

 

          Türbe içindeki lahit, taş bloklardan oluşturulmuştur. Mezarın sonradan yapıldığı düşünülürse bu, pek de rastlanılan bir durum değildir. Dikdörtgen taşların üst üste yığılmasıyla oluşturulmuş lahtin üzeri, örtülerle kapatılmıştır.

 

 

          Türbenin hemen üst kısmında ise köye ait mezarlık yer alır. Bu mezarlıktaki bazı çalılara dilek bezi bağlanmıştır.

 

 

           Mezarlıkta hem Alevi hem de Sünni vatandaşların metfun bulunduğu bildirilmiştir (KK-1). Türbe ilk olarak Çağlayanlı Mahmut Ağa tarafından inşa edilmiş ve yıpranıp yıkılan türbe; daha sonra 1968 yılında birinci dönem Erzincan milletvekili Hüseyin Aksu vasıtasıyla tekrar onarılmıştır. Zamanla türbe harabe olmuş ve 2000 yılında tekrar tamir edilmiştir. Son olarak 2011 yılında Çağlayan beldesi Girlevik mahallesi muhtarı Mehmet Ali Tutan’ın girişimleriyle Erzincan İl Özel İdaresinden yardım alınır ve ziyaretgâh, ‘Sosyal Tesis’ statüsünde bugünkü hâline gelir. Kırklar Makamı, Erzincan’ın önemli mesire yerlerinden birinde bulunmasına rağmen Girlevik Şelalesi’ne pikniğe ve gezmeye giden Sünni vatandaşların pek çoğu Kırklar Makamı’nın yerini dahi bilmezken bu makamda yatan zatın, Çağlayan bölgesinin manevi muhafızı olduğuna çevre halkı tarafından inanılır.

Kırklar Makamı Hakkında Tespit Edilebilen İnanç ve Anlatılar

  1. Anlatılanlara göre Mehmet Ali Tutan Bey’in babasının dedesi olan Mahmut Ağa rüyasında, bugün Kırklar Makamı’nın bulunduğu ancak o gün itibariyle hiçbir şey olmayan yerde üstü açık bir kabir görür. Kabirdeki mevta Mahmut Ağa’ya hitaben “Gel benim üstümü ört!” der. Mahmut Ağa sabah uyanır uyanmaz; rüyada gördüğü mezarı bulmak ve mezarın üzerine türbe yapmak maksadıyla harekete geçer. Komşularını da yanına alarak rüyasında gördüğü yere gider. Mahmut Ağa ve yanındakiler, bugün Kırklar Makamı’nın ve türbenin olduğu yere gelerek orayı kazmaya başlar. Birkaç kazma vurulduktan sonra topraktan kan fışkırır. Bu olay üzerine Mahmut Ağa ve komşular korkar ve derhâl bu işi bırakarak oradan uzaklaşırlar. O günün gecesinde aynı rüyayı gören Mahmut Ağa bu sefer rüyasındaki mevtaya korktuğunu söyler. Mevta ise korkmaması gerektiğini telkin ederek aynı yere gelmesini ve orayı kapatmasını söyler. Mahmut Ağa, ikinci günün sabahında yine komşularını alıp rüyadaki yeri kapatmaya yeltenir ancak ikinci gün kazmaya başladıklarında da topraktan süt fışkırır, yine korkup dağılırlar. Mağmut Ağa üçüncü gece de aynı rüyayı görür ve nihayet üçüncü gün, rüyada gördüğü mekânın üzerini kapatır. Rüya ile bildirilen ve üzeri kapatılan yer Kırklar Makamı’dır (KK-1).
  2. Ruslar Erzincan’ı istila ettikleri vakit Kırklar Makamı’nın olduğu yere gelmiş ve buranın ne olduğunu sormuşlar. Yerli halk ise “inanç yerimizdir” demiş. Ruslar, hazine aramak için Kırklar Makamı’nı kazdırmış. Ancak kazılınca oradan, beş dakika önce gömülmüş gibi taptaze ve körpecik bir bebek cesedi çıkmış. Ruslar, mezardan çıkarılan bebeği süngülemişler. O anda bebekten süt fışkırmış. Bu olay üzerine Ruslar korkup mezarı derhâl kapattırmış ve o mekânı terk etmişler, bir daha da oraya uğramamışlar (KK-1).
  3. Kayserili bir ailenin çocuğu olmuyormuş. Erzincan’daki akrabalarını ziyarete gelen bu aileye, akrabaları Kırklar Makamı’na gitmelerini ve samimi bir şekilde dua etmelerini tavsiye etmiş. Bu aile söylenileni yapmış ve Kırklar Makamı’na gelip niyaz etmiş. Gerçekleşen bu ziyaretten sonraki gece kadın hamile kalmış. Ailenin sağlıklı, geleneklere bağlı ve adab erkân bilen bir çocuğu olmuş. Aynı şekilde Sivaslı bir aile de çocuk sahibi olmuş (KK-4).
  4. Çağlayan Beldesi’nde ikamet eden ve Sünni olan Hüsamettin Bey’in çocuğu olmuyormuş. Hüsamettin Bey bir rüya görmüş ve rüyasında Kırklar Makamı’na çağırılmış. Adak adaması ve niyazda bulunması karşılığında çocuk sahibi olacağı rüyasında bildirilmiş. Rüyadaki davete ve emirlere uyan Hüsamettin Bey’in çocuğu olmuş. Doğan bu çocuk hâlâ hayatta ve sağlıklı imiş. (KK-1)
  5. Samimi olarak ve inanarak Kırklar Makamı’na gelen herkes hastalığına şifa bulurmuş. Doktorların “yaşamaz, ölür” dediği hastalar bile Kırklar Makamı’ndan şifa bulup ayrılırmış. Niyetin halis olması ve inanmak yeterli imiş (KK-2). Mağaçur (Tatlısu) köyünde sara nöbetlerine benzer şekilde nöbet geçiren genç bir kız varmış. Hiçbir doktor, kızın hastalığına çare bulamamış. En sonunda kızı alıp Kırklar Makamı’na getirmişler. Orada adak adayıp niyaz etmişler. O günden sonra hastalık hâli kaybolmuş ve genç kızda bir daha o hastalık belirtisi görülmemiş (KK-6).
  6. Kırklar Makamı’ndaki türbenin karşı tarafında bulunan ve bugün yemek pişirme ocaklarının olduğu mağaranın duvarında bir niyaz ve dilek deliği vardır.,

 

 

          Bir dilek dilenir ve o deliğe bir çakıl taşı atılır. Atılan çakıl taşı düşmez delikte kalırsa taşı atan kişinin dileği gerçekleşirmiş (KK-1).

  1. Kırklar’da bugün kurban etlerinin pişirildiği iki ayrı ocaklık vardır. İlk ocaklığın mağara girişinde güvercin bacası gibi bir delik vardır.

 

 

          İnanışa göre; o deliğin olduğu yerde yedi kulplu küp varmış ki içi altın doluymuş. Bu hazine, orada yatan zata aitmiş. Küpün yerini bilen bir Ermeni, gizlice gelip küpü çıkarmış ve altınları alıp kaybolmuş. Küpün sökülüp çıkarıldığı yer ise baca şeklinde bir delik olarak kalmış. Oradan çok büyük bir hazine çıkarılmış. Bu Ermeni’nin çıkardığı küpten düşen bir iki altın lirayı bulan vatandaş bile büyük para sahibi olmuş. (KK-8)

  1. Özellikle yaz aylarında Munzur Dağı yaylalarında sürüden kaçan ya da dağda kalan hayvanlar olur. Hayvan sahipleri; geceyi dağda geçiren hayvanlarının vahşi hayvan saldırısına uğramaması ve sağlam bulunması için Kırklar Makamı’nda dua edip himmet dilerse hayvanlara kurt kuş ilişmezmiş. Önceleri yaylacılık yaygınken hayvanlarını kaybeden birçok kişinin bu şekilde dua ettiği ve hayvanların muhafaza edildiği söylenir. (KK-6; KK-7)
  2. Mehmet Ali Tutan, 1982 yılında tarla sürerken komşusunun hanımı koşarak Mehmet Ali Bey’in yanına gelir ve türbeye bir karı kocanın ziyaret için geldiğini ancak türbenin kapısını ejderha gibi büyük bir yılanın kestiğini ve içeriye karı kocayı bırakmadığını bildirir. Kadın; “Yılan çok büyük, kuyruğunu bir tarafa kafasını da bir tarafa doladı, halat gibi kapıyı kesti, içeri girilmesine izin vermiyor.” der. Olaya çok şaşıran Mehmet Ali Bey hemen traktörü durdurur ve Kırklar Makamı’na gidip durumu görmek ister. Türbeye yaklaştığı vakit, komşusu da karı koca da yılanın hâlâ orada olduğunu söyler. Mehmet Ali Bey de o tarafa hiç bakmadan hemen eğilir ve niyaz eder. Niyazın ardından kafasını kaldırır ancak yılanı göremez ve türbeye girer. Karı koca ise yılanı hâlâ gördüklerini söylerler. Bunun üzerine karı koca Kırklar Makamı’nı derhâl terk eder. Bu olay, o makama herkesin kabul edilmediğinin göstergesi sayılır (KK-1).

 


KAYNAKLAR

Sözlü Kaynaklar

(KK-1): Mehmet Ali Tutan, 62, ilkokul, çiftçi, Erzincan Girlevik Köyü.

(KK-2): Daimi, Zakir, 56, lise, ressam, Erzincan Mollaköy Cemevi.

(KK-3) Hasan Buga, 55, lise, emekli, Erzincan Mollaköy Cemevi.

(KK-4) Şükrü Elmas, 66, ortaokul, emekli, Erzincan Mollaköy Cemevi.

(KK-5) Kemal Erol, 34, lise, çiftçi, Erzincan Merkez Binkoç (Cırzını) Köyü.

(KK-6) Vehbi Aydan, 78, ortaokul, emekli, Erzincan Merkez Çatalören (Vakıf Brastik) Köyü.

(KK-7) Mehmet Sami Bağdaş, 64, ortaokul, emekli, Erzincan Merkez Çatalören (Vakıf Brastik) Köyü.

(KK-8) Süleyman Saka, 70, ilkokul, emekli, Erzincan Merkez.

(KK-9) Huriye Efe, 77, ilkokul, ev hanımı, Erzincan Merkez.

(KK-10) İsfendiyar Uğurlu, 75, ortaokul, emekli, Erzincan Merkez Binkoç (Cırzını) Köyü.

(KK-11) ?? (İsmini vermek istemedi), ev hanımı, Erzincan Sultan Seydi Türbesi.

(KK-12) ?? (İsmini vermek istemedi), çoban, Binkoç ile Caferli köyleri arasındaki yayla.

Yazılı Kaynaklar

Kılıç, Ümit ve Abdulkadir Gül. (2011). “Osmanlı Devri Erzincan Vakıflarına Genel Bir Bakış”. History Studies, Volume 3/1.

Özarslan, Metin. (2009). “Üsküdar’da Yatır ve Ziyaret Yerleri”. Motif Akademi Halkbilimi Dergisi, Cilt 2, Sayı 3-4, s. 300-308.

Özkan, Haldun. (2000). “Erzincan ve Çevresinde Orta Asya Türk Geleneğini Sürdüren Bezemeli Mezar Taşları”. AÜ Türkiyat Araştırmaları Dergisi Sayı 15.

Rışvanoğlu, Mahmut. (1992). Doğu Aşiretleri ve Emperyalizm. İstanbul: Boğaziçi Yayınları.

Sakaoğlu, Saim. (1976). 101 Anadolu Efsanesi. İstanbul: Damla Yayınevi.

Tuygun, Ünal. (2004). Erzincan’ın Manevi Mimarları. İstanbul: Kervan Yayınları.

Türktaş, Metin. (1997). “Alanya ve Köylerindeki Türbe Yatır ve Adak Yerleri (I)”. PAÜ Eğitim Fakültesi Dergisi Sayı:3, s. 41-46.

TOP